İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Bursa Şubesi, kuruluşunun 71’inci yıl dönümü vesilesiyle bir gece tertipledi.
Başkan Serdar Atilla Erdem’in davetiyle katıldığım programda kentin inşaat mühendisliği alanındaki hem beşerî sermayesine hem de kentsel gelişimine dair düşüncelere daldım…
Başkan Erdem açıkladı: “Üye sayısı 6 bin 340 olan şubemize her yıl 250’nin üzerinde genç meslektaşımız dahil olmakta…”
Toplumsal ilerleme bağlamında bu niceliksel seviye, müthiş bir gelişimin yansımasıdır. Fakat bu gelişimin niteliksel gerçekliği de başlı başına bir tartışma konusudur.
Erdem’in “Altın kıymetindeki mesleğimiz üzülerek söylüyorum ki hak etmediği şekilde her geçen yıl irtifa kaybetmektedir… Meslektaşlarımızın gelişimi ve etik kurallar çerçevesinde hareket etmesini sağlamakoda olarak bizim sorumluluğumuzda olup aynı zamanda da öncelikli gündemlerimizden bir tanesidir…”sözleri esasında nitelik konusunun örtülü bir özeti sayılabilir.
‘Etik kurallar çerçevesinde hareket etmek!’
Bu ifade, aslında hemen her meslek için temel ilke olmalıdır. Bu sözün soylu ve sihirli bir yönü olduğunu vurgularken pratiğin ilkeyle tutarlı olmadığı da yadsınmamalıdır.
Peki, pratik nedir? Büyük kentlerde gerçekleşmiş şekliyle kaçak yapılaşma, ana pratik olarak giderek yaygınlaşan bir sorundur.
Kural ve ilke dışı gördüğümüz bu sorunu, besleyen ve büyüten yalnızca politika ve toplumsal talepler değil der bir kesimin rant ve fırsat algısıdır.
Ne yazık ki toplumun bütünü içerisinde rant ve fırsat nöbeti ve paylaşımı içerisinde olanlar da diplomalı sermaye sahipleridir.
Yüksek inşaat mühendisi sıfatıyla kaçak inşaatlar yapmış olanlar ile köyden kente göçmek zorunda kalıp kaçak gecekondu yapmışlar hukuk önünde suçta benzeşse de ceza da eşitlenmiyor. Aksine hem kente hem topluma hem de mesleğine ihanet etmiş kişiler saygı görebiliyor.
Başkan Erdem, gelecek nesillerin meslek ilkeleri ve etik kurallara bağlı yetişmesinde tecrübeli meslektaşlarına bir sorumluluk çerçevesi çiziyor.
Sosyal kalkınma açısından hepimizin meslek alanında bir ödev olarak üstelenmesi gereken bu sorumluluk çerçevesini kendi mesleğine de çizdiği için Erdem’i kutluyorum.
Lakin, ‘tecrübeliler, genç mühendislere hangi ilke ve etik değeri aktarabilir?’ doğrusu bunu mümkün görmüyorum…
Çünkü suç, işleyenin yanına kâr kaldığı gibi toplumsal bir dışlanmanın ötesinde yükselmenin aracı olarak cazibesini koruyor.
Mesela 72 yılda İMO Bursa, etik ve ilke dışı davrandığı için hangi üyesinin meslekten ihracını gerçekleştirebilmiştir?
Kente ve topluma karşı işlenen suçlarda başı çeken diplomalılardan hangileri, hak ettiği cezayı almış?
Başkan Erdem, bu konuda ‘il odacılığı’ tezini savunuyor:
“1938 yılında yürürlüğe girmiş olan Meslek Kanunumuzun günümüz şartlarına uygun hale getirilerek güncellenmesi, meslektaşlarımızın hak ve sorumluluklarının olması gereken seviyeye çıkartılması artık bir zorunluluktur. Elbette ki 1954 yılında yazılmış olan TMMOB Yasası da bu paralelde revize edilmelidir. TMMOB dışındaki bütün odalarda olduğu gibi il odacılığı teşkil edilerek İMO Bursa Şubesi artık ‘Bursa İnşaat Mühendisleri Odası’ olmalıdır.”
İl odacılığına geçiş meslek itibarı açısından koruyucu ve geliştirici politikalar üretilmesini sağlayabilir mi?
Açıkçası TMMOB çatısı altında oluşan yersiz ve tutarsız siyasal baskıdan kurtulmak bile başlı başına bir kazanım sayılabilir…
Kişilere, çıkar odaklarına, rant şebekelerine, konjektürel eğilimlere göre değil de sahiden mesleğin ilke ve etik değerlerine göre bir zemin tesisi, bu özgürleşmeyle sağlanabilir.
Bu özgürleşme kentlerin gelişimine, toplumun refahına ve ekonominin kalkınmasına hizmet edecek bir niteliğe sahip olsa da ne yazık ki gerçekleşme olasılığı cılızdır.
Çünkü bu en basit haliyle belediye uygulamalarında görülmektedir. Belediyelerdeki keyfi ve hayalci yönetimlerin kentlere verdiği zararlara sürekli yenileri eklenmektedir.
Akılcılık, bilimsellik, akademik düşünce gibi olguların siyasal retorikteki karşılığının istismardan başka bir karşılığı olmadığını biliyoruz.
Başkan Serdar Atilla Erdem de o yüzden şöyle diyor:
“Kent yönetiminde, akademik odaların, sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşın taleplerini ve önerilerini almadan hareket ettiğinizde içinden çıkılamaz sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır…Kent yöneticilerimizin de alt yapıdan, üst yapıya, kentsel dönüşümden, ulaşıma kadar tüm yatırımlarda akademik bakış açısının önemi ve ihtiyacını unutmaması gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim…”
Başkan Erdem, bu düşüncede yalnız değil. Birçok benzer kuruluşun tepesinde de aynı ifadeler yankı buluyor.
Fakat gerçekleşmiyor! Örnek mi?
İşte sözüm ona ‘kent anayasası’ denilen 1/100 bin ölçekli çevre düzeni planı için uzun süredir çalışılıyor. İşin başında kim var?
Bursa’nın akademik beşerî sermayesi, bu çalışmalarda konu mankenliğinin ötesine geçebildi mi? Hayır!
İşte bu nedenle meslek itibarı önemli! İtibarın kaynağı da etik ve ilkeye uygun pratiklerdir…
Pratiği olmayan ilke, ilke değildir!
Etik değerlere ve ilkelere sadece sözde değil eylemde de sadık kalanlara saygıyla…