Bursa’nın toplam yüzölçümü 1 milyon 88 bin hektar…Mevcut yüzölçümü içerisinde tarımsal alanın payı yüzde 33: 358 bin hektar.
Bunun 290 bin 456 hektarı sulanabilir tarım alanı vasfında.Halihazırda sulanan tarım alanı büyüklüğü ise 175 bin hektar.
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı tarım alanı ise 187 bin hektar. ÇKS’ye göre çiftçi sayımız ise 36 bin 406. Yani il nüfusunun yüzde 1’i.
Peki, bu yüzde 1 ne kadar su kullanıyor?
Mevcut su kaynağımızın yüzde 70’inden fazlasını, üstelik bununyüzde 65’ini de vahşi sulama yöntemiyle kullanıyor.
Bu noktada kilit soru şu: Ne değer üretiyor?
***
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO), ‘Sürdürülebilir Gıda, Güvenilir Gelecek’temasıyla Bursa Business School’da ‘Uludağ Gıda Zirvesi’ düzenledi.
BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, kendisi hakkında ‘erişilmez vizyon sahibi’ nitelemesi yapan Sütaş’ın patronu Muharrem Yılmaz’ı haklı çıkaran bir konuşmaya imza attı.
Burkay, yukarda ifade ettiğim soruya yanıt veren bir bilgi paylaştı:
“Tarım sektörünün kent ekonomisindeki payı ise yüzde 5,9 seviyesindedir.”
***
Bağlamı,Bursa Vali Yardımcısı Hulusi Doğan’ın sözleriyle genişletelim:
“Dünyada su kıtlığı artıyor. Ülkemizde ve Bursa’da da artıyor. Suyun en verimli kullanıldığı yöntemleri geliştirmemiz ve bunun teknolojilerine gitmemiz şart.”
Doğan’ın dediği gibi ‘Pandemi döneminde gördük, insan hayatının olmazsa olmazı gıda’dolayısıyla gıda arzı ve güvenliği çok önemli!
Öyleyse ne yapacağız?
Doğan’a göre ‘Gıda arzında alın terimiz var ama akıl terimizi de kullanmamız gerekiyor!’
İyi de nasıl?
***
Sütaş gibi mesela!
Muharrem Yılmaz, zirvede Sütaş’ı anlattı. Ülkemiz adına mutlu olduk.
Döngüsel ekonomi modeline tam uyumla çalışan Sütaş Çiftlikleri, tarımsal ve hayvansal gıda üretiminde örnek niteliği taşıyor.
Yarım asrı deviren markasını, üretim süreçlerini geliştirerek daha sürdürülebilir ve verimli noktaya taşıyan Yılmaz, ‘ne yapmalıyız?’ sorusuna şu cevabı veriyor:
“İş yapış biçimlerimizi dönüştürmek ve gıda sistemlerimizi gözden geçirmeliyiz.”
***
Yani toplum olarak yalnızca tüketim alışkanlıklarımızı değil üretim metotlarımızı da gözden geçirmemiz gerekiyor.
Hangi başlıkta olursa olsun, gözümüze çarpan ne bozukluk ve çarpıklık varsa nedenselliğinde ölçü ve hesap eksikliğinin de payı bulunuyor.
Ölçüyü bilmek, ölçülü olmak ve ölçebilmek en başat ihtiyacımız.
Ölçemediğimizi yönetemeyiz! Ölçebilmek için de veriye, göstergeye ve asgari düzeyde de olsa mantığa ihtiyacımız var.
Klişeleşmiş beylik ezberler yerine gerçekçi ve akılcı bir yaklaşım içerisinde küreselle eş zamanlı bir ilerleme planı ortaya koymalıyız.
***
Hep söylüyorum, tarımın seveni çok ama yapanı yok!İstatistikler, bu iddiayı doğruluyor.
Ayrıca saplantılı bir önyargı sahibi kesimler, sürekli tarım ile sanayiyi varoluşsal bir çatışma içerisinde yorumluyor.
Oysa gerçeklik böyle değil.Bakınız, Başkan Burkay ne diyor:
“Altını özellikle çizmek isterim ki bizler sanayiyle tarımı birbiriyle rekabet eden değil, birbirini tamamlayan zenginlik alanı olarak görüyoruz…
Artık söylemler değil, sonuçlar üretmeliyiz.
Dünya artık ‘ne kadar destek verdin’ değil, ‘ne kadar verim aldın’ sorusuna cevap arıyor.Biz de bu soruya veriyle, sonuçla, somut başarıyla cevap verebilmeliyiz.
Her fırsatta vurguladığımız gibi, doğru mekânsal planlamayla, tarımın da sanayinin de organize bir bütünlük içinde yapılması, geleceğimiz açısından son derece kıymetlidir.
Teknoloji ve verimlilik, her alanda üretimin standardı olmalıdır.
Dijital toprak haritaları, akıllı sulama ve geri kazanım sistemleriyle üreticimizi teknolojiyle buluşturabilirsek hem verim artar hem gıda fiyatları dengelenir hem de doğal kaynaklarımız korunur.
Bugün ABD ve Avrupa’da çiftçi başına düşen üretim kapasitesi Türkiye’nin birkaç katıysa, fark toprakta değil; ölçekte, örgütlenmede ve ortak akıldadır.
Birlikte üreten, birlikte büyüyen bir tarım modeli Türkiye’nin rekabet gücünü de artıracaktır.”
Bursa yüzölçümünün yüzde 33’ünü tarım alanları, yüzde 44’ü orman alanı, yüzde 2’si mera, yüzde 5’i ise su yüzeyi…
Geriye ne kaldı? Yüzde 16! İçinde ne var? Kentsel yerleşim, yollar, sanayi…
Sanayinin payı ise yüzde 4’ler düzeyinde… Ve 250 bin kişilik bir istihdam sağlıyor…
***
Elbette gıda sanayisi de bir realite olarak ortada duruyor.
Bursa’daki OSB’lerde toplam 62 gıda işletmesi var ve buralarda yaklaşık 6 bin kişi istihdam ediliyor.
Haliyle sadece tüketim alışkanlıklarımızı ve üretim modelimizi rehabilite etmek ve geliştirmek yetmiyor.
Tüm sistemi sağlıklı kılacak yasal düzenlemelere de ihtiyaç var. Gıda enflasyonunun sebepleri araştırıldığında sorunun yapısal boyutu her defasında ortaya çıkıyor.
Burkay’ın dediği gibi ‘Dünya artık üretimi tesadüflere bırakmıyor!’
Aynı konuşmadan şu alıntıyla yapısal reform ihtiyacını anlaşılır kılmak mümkün:
“Japonya, Güney Kore, Polonya gibi ülkelerde üretici ne ekeceğini, kime satacağını, hangi fiyattan teslim edeceğini sezon başında biliyor.
Diğer taraftan gıda fiyatlarındaki artışın nedeni sadece tüketici talebi değildir.
Sorun, üretimden tüketime uzanan zincirin verimsizliğidir.
Bu zinciri sadeleştirmek, dijital izlenebilirlik ve lojistik optimizasyon sistemleriyle maliyetleri şeffaflaştırmak, gıda enflasyonunu kalıcı biçimde düşürmenin temel yoludur.
Dolayısıyla, yüksek verimli ve sürdürülebilir tarım modelleri ile gıda sektörü için sadece araziye değil, bilgiye, planlamaya ve teknolojiye de ihtiyacımız var…”
***
Hayat boyu öğrenme çabası içerisinde bilgi açlığı hisseden, okuyan, araştıran ve geliştiren Bursalılara saygıyla…