Türkiye ekonomisinin bugünkü yapısında geri dönüşüm çoğu zaman sadece çevresel kaygılarla anılan, atık yönetimiyle sınırlı görülen bir alan olmaya devam ediyor.

Halbuki küresel veriler artık bu alana bambaşka bir gözle bakmamız gerektiğini bas bas bağırıyor. Dünya genelinde ham madde maliyetlerinin son beş yılda ortalama %30’un üzerinde artması, enerji fiyatlarının dalgalı seyretmesi, jeopolitik risklerin hammadde tedarik zincirlerini sık sık kesintiye uğratması, ekonomilerin ikincil malzeme üretimine yani geri kazanıma yönelmesini kanun haline getiriyor.

Bugün geri dönüştürülmüş malzemenin toplam kullanım içindeki payı dünya genelinde sadece %6,9. Aslında bu işlerden hiç anlamayan birini bile çok az olduğu hususunda saniyesine rahatsız edecek olan oran bir yandan da sektör potansiyelin ne kadar büyük olduğunu gösteren en güçlü kanıt.

Üstelik Türkiye’nin bu alanda göstereceği her gelişme dış ticaret açığını doğrudan azaltan, sanayinin ithalata bağımlılığını düşüren ve en önemlisi de katma değeri ülke içinde tutan bir doğal mekanizma oluşturacak kadar da verimlilik ve kıymetle dolu bir potansiyel…

Sanayimizin kullandığı başlıca girdilere baktığımızda abartmadığımı anlayacaksınız’ çünkü tablo çok net. Üç ana kalem metal, plastik, kağıt, cam ve elektronik…

Her yıl bu kalemlerin altında sıralanan milyarlarca dolarlık ithalat yapıyoruz..

Gelgelelim bu ürünlerin hammaddesinin önemli bir bölümü ülke içinde zaten atık olarak mevcut. Fakat bu atıkları yüksek teknolojiyle geri kazanacak tesislerin sayıları sınırlı, teknolojik yeterlilik yetersiz ve me yazık ki sektörde nitelikli iş gücü henüz yeterince gelişmiş durumda değil.

Milletimizin büyük çoğunluğu geri dönüşümü sadece çevreyi korumanın bir aracı olarak görüyorken ve doğrudan ekonomik anlamını kavrayamıyorken de yukarıdaki eksiklerin giderilmesi kendiliğinden bir aydınlanmayla mümkün değil. Devletin bütünleştirici ortak akılı harekete geçirecek şekilde atacağı adımlarla doğru mesajı vermesine ihtiyaç var.

Bugün Türkiye’de atık yönetim sektörünün toplam büyüklüğü yaklaşık 10 milyar dolar seviyesinde tahmin ediliyor; fakat bu rakam öneminden bahsettiğimiz o potansiyelin en fazla %30’unu temsil edebiliyor.

Sanayide kullanılan ikincil ham maddeyi %20 seviyelerine çıkarabilsek, sadece metal ve plastik sektörlerinde yılda 8–10 milyar dolar arasında bir büyükteki ithalatı ikame edebiliriz. Bunun da cari açığın doğrudan yıllık birkaç puan düşmesi anlamına gelmesinden ötürü, sadece makro ekonomik ihtiyaçlarımız açısından bile devleti bu işe bir an önce el atmaya zorlamalıdır.

Ancak bunun gerçekleşebilmesi için sadece tesis kurmak yetmez. Bu alanı Türkiye’nin stratejik sektörlerinden biri olarak kabul etmek, eğitimden finansmana kadar bütün yapıyı yeniden düzenlemek gerekir.

Bugün geri dönüşüm sektöründe çalışanların büyük bölümü sahada yetişen, yüksek pratik yeteneği ve tecrübesi olan insanlar. İşlerinde çoğu çok başarılı. Mesleki deneyimleri yüksek. Fakat sektörü, bir verimlilik dalgasıyla üst lige atabilecek mühendislik, veri yönetimi, süreç optimizasyonu, kimya bilgisi veya çevresel performans ölçümü konularından uzak kalmış durumdalar.

Şirket sahiplerinin çoğunun (bankacılık hayatım boyunca benim tanıştıklarımın çoğu vizyoner karakterlerdi) reformlara ve hatta devrim derecesinde teknolojik gelişimelere açık olduğu bir sektör olmasından dolayı ayrıca bir önemi var ekonomimiz için.

Dolayısıyla bu kadar kıymetli ve karlı bir alanda devrimsel nitelikte bir büyüme yakalamak için finansa ve ileri mühendisliğe, en başta da devletin rehberliğine ve regulasyonuna ihtiyaçları var. Bu başarılamadığı için çok fazla haketmemize rağmen bu alanda dünyanın önde gelen oyuncularının arasına gşremiyoruz.

Tabi sadece devletin değil, onunla beraber özel sektörün ve akademinin iş birliğine de potansiyelin en kısa sürede ve en verimli şekilde fayda üretir hale gelmesi için çok büyük ihtiyaç var.

Yani bu sektörde iyiyiz ama teknolojik açıdan yelpazenin farklı desenlerinde kümelenmiş oyunculara sahibiz ve toplu ilerlemeler sağlayamıyoruz. Dolayısıyla da potansiyelimizin çok altındayız. Yol haritalarına ve koordinasyona ihtiyacımız var.

Evet, modern geri dönüşüm sektörü tamamen teknoloji tabanlı bir alana dönüşmüş durumda. Sensör destekli ayırma sistemleri, ileri seviye kırma-ezme teknolojileri, yüksek sıcaklıkta kimyasal geri kazanım süreçleri, karışık malzemelerin ayrıştırılmasına yönelik yapay zeka modelleri gibi yeni teknolojiler, güçlü oyuncuların elinde büyük güç.

Dünyanın önde gelen ekonomilerine sahip ülkelerinin desteklediği bu firmalarının her gün inovasyonlarına bir yenisinin daha eklenmesiyle öz potansiyellerinden ciddi paylar aldıklarına şahit oluyoruz. Sadece onlar da değil meseleyi keşfeden küçük ülkelerin bile kazançları çok yüksek.

Şimdi bu pencereden bakınca, başta şunu söylemek lazım ki olmazsa olmazımız olarak anlaşılsın.

Bu sektör güçlü bir mühendislik altyapısıyla geliştirilebilir. Bu nedenle de Türkiye geri dönüşüm sektörünü büyütmek istiyorsa öncelikle mesleki eğitime ciddi önem vermeli.

Mühendislik bölümlerine mesleki eğitim liselerinden gelecek akıllı gençlerin oluşturacağı havuzlardan beşeri sermayeyi güçlendirecek kanallar oluşturmalı.

Meslek liselerinde geri dönüşüm teknolojileri bölümleri açmak, mevcut çevre mühendisliği ve kimya mühendisliği programlarına geri dönüşüm ve döngüsel ekonomi ağırlıklı dersler eklemek, üniversitelerde doğrudan “Döngüsel Ekonomi ve Geri Kazanım Mühendisliği” gibi yeni bölümler oluşturmak artık ertelenemez bir ihtiyaç haline gelmiş durumda.

Bu alan sadece makine kullanımını değil, veri yönetimi, enerji verimliliği, karbon muhasebesi, iklim uyum süreçleri, atık kimyası, malzeme bilimi ve otomasyon gibi çok geniş bir teknik perspektifi kapsıyor. Yani verimli be yüksek katma değerli geri dönüşüm için önce 10 yıl boyunca eğitim tarafında bir “ileri dönüşüm” atağı yapmak lazım.

Bugünden bakınca Türkiye’nin birkaç yıl içinde bu alanda bölgesel lider olma potansiyeli yüksek gözüküyor. Çünkü hem nüfus büyüklüğü hem sanayi ağı hem de coğrafi yaygınlığı sayesinde atık hacmi kritik bir eşik değerin gayet üzerinde. Doğru politikalarla ekonomik avantaja dönüştürülebilir yeterlilikte.

Durum böyle olunca, yani ortada bir potansiyel olunca uçağın diğer kanadının adı haliyle finans oluyor.

Geri dönüşüm sektöründeki işletmelerin çoğu KOBİ ölçeğinde ve teknoloji yatırımı için öz sermayeye (ki o yeterince yok) ve krediye ihtiyaçları var. Öyle 12 / 24 taksitli kredilerle faiz yükü %10’um altına düşmeden de bu iş kolay kolay da olmaz. Dolayısıyla bu kanatta devletin liderliğine, maddi gücüne ve kararlılığına ihtiyaç var. Yeni nesil tesislerin kurulumu için ciddi bir başlangıç sermayesi ve son derece cesaretlendirici kredi havuzları olması gerekiyor.

Bu nedenle Türkiye’nin yeşil finans çerçevesi altında, özellikle geri dönüşüm ve döngüsel ekonomi uygulamalarına özel devlet destekli finans kanalları oluşturması hayati önem taşıyor.

Yeşil tahviller, sürdürülebilirlik kredileri, yeşil sanayi yatırım fonları ve düşük faizli teknoloji dönüşüm kredileri, bu sektörün büyümesini birkaç yıl içinde hızlandırabilir.

Avrupa’da geri dönüşüm yatırımlarının yaklaşık %40’ı yeşil finansmanla destekleniyor. Türkiye’de bu oran %10’un bile altında. Bu fark kapatıldığında, sektör sadece büyümekle kalmayacak, daha verimli, daha şeffaf ve daha izlenebilir hale gelecek. Yani, devlet gücünün sadece bu piyasanın düzgün şekilde kurulmasını ve denetlemesini sağlaması bile ihtiyaç olunan finansman kaynağının bulunmasındaki en büyük katkı olacak.

Tüm bunlardan başka gözden kaçmaması gereken bir başka mesele de ikincil ham maddeden üretimin hem daha düşük enerji kullanımını sağladığı hem de karbon salımını azalttığı hususu. Örneğin geri dönüştürülmüş alüminyum kullanmak, ham alüminyum üretimine kıyasla enerji tüketimini %95 azaltıyor.”Dünyada herhalde bu kadar verimli çok az iş vardır” diye düşünmeden edemiyorum.

Bütün bu nedenlerle geri dönüşüm Türkiye’nin kalkınma stratejisinin merkezinde olmalıdır. Bu alan hem çevreyi korur, hem cari açığı azaltır, hem yeni nesil teknolojileri tetikler, hem de gençlere yeni çağa uygun bir meslekler topluluğu alanı açar.

Türkiye, ekonomik açıdan son derece zorlu geçen uzun bir döneme rağmen, otomotivden kimyaya, tekstilden elektroniğe kadar pek çok sektörde büyük bir üretim ülkesi olduğundan geri dönüşüm sektöründeki potansiyelimiz hakkıyla değerlendirmeli…