Emlakçılık da tıpkı gazetecilik gibi yoldan geçenin yapabildiği bir iş. Haliyle fiili durumu açısından son derece çarpık ve imajı bozuk!

Oysa aynı gerçek anlamdaki gazetecilik gibi ‘hak’ bağlamında emlakçılık da sorumluluk mesleğidir!

Özellikle ev sahibi-kiracı arasındaki süreçlerde eşitlik ilkesini ve adaleti gözetmesi gereken emlakçıdır.

Fakat ne yazık ki emlakçılar, kiracının hak ve hukukundan çok ev sahibinin yardakçısı gibi hareket etmektedir.

Bu, birçok yönden çarpık, akıl ve mantık dışı bir durumdur!

Hep diyorum ya ‘kurallar asgari düzeyde mantık içermeli’ diye! Ne acı ki ülkemizde kişilerin keyfine terk edilmiş alanlardaki kurallar baştan aşağı saçmalıklarla dolu!

Hizmeti satın alan yani emlakçının komisyon ücretini ödeyen kiracı olmasına rağmen son derece ahmakça bir tutumla emlakçı ev sahibinin komiseri gibi kiracıyı baskılıyor.

Düşünün ki birinden hizmet satın alıyorsunuz ama o, size değil başkasına hizmet ediyor.

Acilen bu abuk durumun düzeltilmesi gerekiyor.

Satın alma işlemlerinde olduğu gibi kiralamalarda da komisyon, ev sahipleri ve kiracılarca eşitlik ilkesine göre ortak ödenmeli.

Geçen gün başımdan geçen olay dolayısıyla fark ettiğim bu abukluğa Ticaret Bakanlığı’nca muhakkak el atılmalıdır. Cimer’den de şikayetimi ileteceğim…

Yaşadığım trajikomik vakada 5 sayfalık kira sözleşmesinin hemen her maddesini ev sahibinin haklarını gözetir şekilde hazırlayan emlakçı ve ev sahibinin tutumu akıl alır gibi değildi.

Kiralamayı düşündüğümüz ev için 50 bin Türk Lirası depozito isteniyor.

Sözleşmeye de bu rakam olarak yazılmış.

Görüşme esnasında ev sahibi ve emlakçıya bizzat şu cümleleri kurdum: “Efendim, şu an ki evimde 12 yıldır sorunsuz bir şeklide oturuyorum. Burayı da kızım çok istedi. Yine uzun soluklu oturmak durumundayım. Allah nasip eder ev alabilirsek çıkarız. Sizin için de uygun mu?”

“Uygun” yanıtını aldım.

Cevap olarak ben de “Öyleyse sözleşmede 50 bin depozito bedelini 1 veya 2 kira bedeli olarak düzenleyelim. Zira benim bugün size 50 bin TL olarak verdiğim depozito oldu ki 5 yıl sonra çıktım aynı değerde olmayacaktır. Biz de mağdur olmayalım. Bu para bizim için büyük” dedim.

“Olmaz” denildi.

Başka birkaç yöntem teklif ettim, yine olmaz denildi!

Tane tane enflasyon, alım gücü, paranın değeri falan anlattım.

Yok! Nuh deniyor peygamber denmiyor!

Üstelik emlakçı da ev sahibini tasdikliyor ki aslında tüm gerçek emlakçılar kira sözleşmelerinde kimse mağdur olmasın amacıyla depozito konusunun benim dediğim gibi olduğunu söylüyor.

Esasında o masaya gelene kadar da sırf kızım evi beğendiği için tahammül ettiğim başka üstenci ve küstah yaklaşımlarına da maruz kaldım ama bu son radde oldu.

Dayanamadım masadan kalktım.

Halbuki evimi toplamış, nakliye ve temizlik şirketi ile anlaşmış mevcut evimdeki aboneliklerin iptali için girişimlerde bulunmuş hatta taşınma masrafları için kredi bile çekmiştim.

Mağduriyet edebiyatı yapmaktan hoşlanmıyorum! Bu yazıyı da o niyet ve düşünceyle kaleme almadım!

Sadece ülkemizdeki en basit uygulamaların bile insan eliyle ne denli keyfi ve zorba tutumlar üretebildiğini göstermeye çalışıyorum.

İnsaniyet namına gönül kırıcı düzeydeki uzlaşmadan uzak ve üstenci tavır karşısında gel de isyan etme!

Düşünebiliyor musunuz?

Hasbelkader bir arsanız var, müteahhide veriyorsunuz size tam tamına 25 dairelik koca bir blok veriyor. Fakat siz, kiracının depozitosundan kar etmeye çalışıyorsunuz.

Hangi sıfat sizi tanımlar ki?

Ulu atalarımızın dilimize pelesenk olmuş kadim vecizeleri var. Her biri birbirinden kıymetli. Hangisini söylesem, söylemediğimin hatırı kalır!

O yüzden duruma uygun hangi atasözü aklınıza geliyorsa kabulümdür!

İnsanlıktan nasibini almışlara saygıyla…