Kentlerin plansız ve düzensiz kurulmuş mahallelerini ziyaret ettiğimde aklıma hep şu soru gelir: 30-40 yıl önce vatandaş bu yapıları yaparken kamu idaresi ne yapıyordu?

Yalnızca İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Bursa’da değil!

Neredeyse hemen her ilde, kaçak yapı işgali var…

Deprem gerçeğine meydan okuma cehaleti, köşe bucak yükselmiş durmuş!

85 milyonun hakkına girilmiş! Hazine, yetim hakkı denmemiş yağmalanmış! Gece konmuş! Gündüz koymuş! Ortaya dere tepe bir yığıntı, başka bir deyişle çöküntü çıkmış!

‘Manzara’ kelimesinin içerdiği pozitif mana, şehirlerin böyle bölgelerine baktığımızda karşılaştığımız vahameti ‘manzara’ diyerek izah etmemize izin vermiyor.

‘Tablo’ desen de olmuyor!

En iyisi curcuna!

Her yönüyle estetik yoksunu, kullanışsız, verimsiz, uyumsuz, sağlıksız, plansız, düzensiz bir renk curcunası!

Biri mozaik mi dedi? ‘Ne mozaiği ulan!

Kimse bana bunu yoksullukla açıklamaya kalkmasın!

Yaşamı boyunca etrafına karşı bu kadar vahşi ve sorumsuz olmanın yoksullukla uzaktan yakından ilgisi yok!

Sakın eğitim de demeyin!

Zira eğitimli nice insanın kaçak villaları, kaçak fabrikaları yükseliyor kentlerde hepimiz biliyoruz!

Bir yerde sorun var!

Ama nerede?

Siyaset derseniz şayet, emin olunuz ki onu da şekillendiren toplumun ta kendisi. Yani siyaset, toplumun aynası. Toplumda ne varsa oraya da o yansıyor!

Toplumda ikiyüzlülük, toplumda fırsatçılık, toplumda hak ve hukuk tanımazlık, toplumda arsızlık, toplumda kabalık, toplumda paranoya, toplumda hınç, toplumda linç, toplumda hırsızlık, toplumda uyuşma, toplumda inançsızlık, toplumda kimliksizlik, toplumda karaktersizlik, toplumda doyumsuzluk, toplumda şuursuzluk, toplumda aidiyetsizlik, toplumda ne ararsan var; siyasete yansıyan…

Kamu arazisine kaçak ev yapmış, ‘adalet’ diye bağırıyor! Yahu adalet uygulansa senin 20 yıl içerde yatman gerek be hey ahmak!

Evini yaparken yolu, parkı, okulu, sağlık ocağını, otoparkı düşünmemiş ama konuşuyor beyimiz: Trafik var, otopark yok, okul bulamıyoruz, sağlık ocağına gidemiyoruz!

Düşünün ki penceresinde balkonunda bir tane çiçek yok ama yeşil alan istiyor!

Kapısının önünü süpürmekten aciz ama çöpten şikayetçi!

Bu toplum yapısı karşısında siyasette bir nebze sorumluluk görmek yetiyor da artıyor desem yeri var!

Böyle bir kitleyle ne gelişim olur ne kültürel zenginlik ne de bilimsel ilerleme…

Halk, kendi gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda! Ama isteyerek ama zorla!

Sıkı ve çok yönlü bir toplumsal eleştiri dönemi yaşamalıyız!

Sevilmek, kabullenilmek, hoş görülmek adına bundan kaçınmamalı, hakkaniyetli bir eleştiri çerçevesi çizmeliyiz.

Evet, ülkemizde fırsat eşitsizliğinin her alanda yaşandığını ve halen varlığını koruduğunu görüyoruz. Fakat bu, onca sorumsuzluğu temize çekmeye yetmez.

***

Cumartesi günü Arabayatağı Mahallesi’nde Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan kapalı pazar yeri açılış töreninde bunları düşünüyordum.

Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, proje hakkında bilgi verirken şöyle dedi: “66 milyon bedel harcadık. Bu yatırımı da halkımızdan aldığımız vergilerle yaptık. Buralara sahip çıkmalıyız”

Düşününüz! 66 milyon! Eski parayla 66 trilyon!

Arabayatağı’ndan 66 milyonluk vergi alınmış mıdır acaba? Hiç sanmıyorum!

Büyükşehir, 66 milyon lira harcamış ve modern bir tesis ortaya çıkarılmış ama alışveriş yapan vatandaş, halen çöpünü nereye atacağını bilmiyor!

Beş metre ötede çöp kutusu var ama yerler kağıtlarla, izmarit ve meyve kabuklarıyla dolu…

Başkan Aktaş, ‘Buralara sahip çıkmalıyız’ derken aslında topluma sesleniyor ama bunu anlamayı bile zül sayıyorlar… Elbette toptancılığa karşıyız. İstisnai de olsa ‘düşünceli vatandaş yoktur’ diyemeyiz. Ama genel itibarıyla görünenin özeti budur…

Birçok mahallemizde olduğu gibi Arabayatağı’nda da yapılacak çok iş var ama öncelikle kafalardan başlamak gerek.

İnsanlık, kentlilik, vatandaşlık ödevleri, hak, hukuk ve aidiyet konularına çalışmak gerek.

Arabayatağı gibi mahallelerde en az bir 66 milyon da düşünce ikliminin gelişimine harcamak gerek…

Saygıyla…