Yeni merkez bankası başkanının atanmasıyla ekonomide farklı bir patikaya çıkılmış oldu.

Aslen vazifesi olmamasına rağmen Amerika’da para arayan eski başkanın yaşanan olaylardan ziyade bu ekstra vazifesinde başarılı olamaması sebebiyle görevden affını istediğini düşünüyorum.

Düşüncemin kaynağı ise çok açık. Merkez bankacısı olmamasına ve yatırım bankacısı olmasına rağmen Türkiye Merkez Bankası’na atanmasının sebeb-i hikmeti ülkemizin acil döviz ihtiyacına cevap verebilecek aktörler olan büyük Amerikan yatırım bankaları tarafından yakından tanınması olmalıydı.

Görev süresi boyunca bir yatırım bankasının CEO’su gibi çalıştı, faiz artışları çerçevesinde fon aradı. Ne yazık ki tüm üstün çabalarına rağmen başarılı olamadı ve oyundan çıkarıldı.

Yeni başkanın işi çok zor. Geçen her dakika dövizdeki ihtiyacı artırmaya devam ediyor. Döviz ihtiyacımıza cevap verebilecek tüm büyük fonlar USD/TL kurunun adil değerinde olmadığını öne sürüyor. İçeride ihracatçılar da aynı görüştüler.

Dışardan para çağırmak için artırılan faizler ekonomiyi soğutsa da fon girişini sağlayamıyor. Çünkü yabancılar oranı kaç olursa olsun enflasyonun altındaki bir faiz ortamında dövizlerini TL’ye çevirip ülkeye kaynak girişi sağlarlarsa dönem sonunda TL bazında ne kadar kar ederlerse etsinler dolar bazında kayıp yaşayacaklarının farkındalar.

Döviz girişi hususunda büyük fonlarla bir mutabakat sağlanmadan yapılacak her faiz artışı artık “açığa yapılan faiz artışı” konumunda. Yani döviz girişinde işe yarayıp yaramayacağı belirsiz. Üstelik diğer yandan da içeride ekonomiyi soğutacak ve istihdamda gerilemeye neden olacak.

Çare ne diye soran olursa, mecbur kalmadan ve mecbur edilmeden bizzat kendimiz hesap-kitap yaparak gereken operasyonu gerçekleştirmemiz. Yani dövizi yabancılarla fon girişi için mutabakat sağlacak bir değere taşımak.

Çok uzattım farkındayım. Kelimenin etrafında dönüp dolaşıyorum. Çünkü bizim tarihimizde bu kelime hep olumsuzluklarla içiçe hayatımızda var oldu. Yazmak içimden gelmiyor ama ne yazık ki aşırı değerlenen TL’yi devalüe etmemiz gerekiyor.

Sayın Erkan döneminde bir yıldan kısa bir sürede 18 TL’den 30,5 TL’ye kadar tedrici bir devalüasyon gerçekleşti fakat yetmiyor.

Millet olarak bu devalüasyonlardan çok çektik. Sebebiyse hep bu işi yapmamız gereken zamanda yapmayıp süreci lastik gibi uzattıktan ve başka çare kalmadıktan sonra yapmamız.

Halbuki Çin yıllarca parasını devalüe ede ede dünya ihracat pazarını ele geçirdi. O kadar ki G20 Zirvelerinde tüm dünya Çin’e parasını tekrar değerlendirmesi için baskı yapacak noktaya geldi. Doğru hesap-kitapla ve stratejik plan çerçevesinde yapılınca devalüasyonun bir silaha dönüşmesi mümkün. Fakat son çareye kalırsa işler kötüleşiyor. Bizim ekonomi tarihimiz de bunlarla dolu.

Bu süreci ne kadar geciktirirsek hem ihracatımıza, hem eksi 50 milyar dolarlarda gezen net döviz rezervlerimize, hem kur korumalıların faizlerini ödemek için hiç durmadan para basarak M2 para arzını 14 trilyon TL’lere ulaştırmak zorunda kalan merkez bankamıza ve sürekli borçlanan Hazine’mize o kadar yara vereceğiz.

Acil toparlanmamız lazım. İyice sıkıştığımız anda yapılacak bir devalüasyon en başta borsadaki şirketlerimizin çok ucuza, fon sağlayanların iştahına açılması demek. Fakat doğru matematikle yapılacak bir operasyon başta canımızı acıtsa da her geçen gün daha da enfeksiyonu şiddetlenen yaralarımızdan hızla kurtulmamız anlamına geliyor.

Arjantin bu süreci geciktirmek için her şeyi yaptı. Sonuç ortada… Bizim bu tuzağa düşmeden yarın öbür gün 3 kat, 4 kat daha fazla zarar görmememiz için harekete geçmemiz lazım.

ABD de ve dolayısıyla Avrupa da benzer süreçler yaşayacak. Onların durumuysa yapay bir kriz sonrası piyasaları kurtarmak için faiz indirimleri ve para basmayla şekillenecek. Rezerv paralara sahip oldukları için bu yöntem işleyecek.

Nerden mi biliyorum? Citibank ve Deustche Bank’ı takip edin. ABD’de geçtiğimiz yıl yaşanan o büyük bankacılık krizinin halen daha net zararları bilançolarda ortaya çıkmadı. 30 trilyon dolarlık tahvillerde faizler %0,5’lerden %5’lere çıktı. Bu aradaki 1,2 trilyon dolarlık zarar iki yıl içinde tüm Batı’yı önü alınmaz bir krize sürükleyecek. %2 enflasyon hedefinden asla vazgeçmeyeceklerini aylarca açıkladıktan sonra bir anda faiz indirimlerini konuşma sebepleri de bu. Yaklaşan ABD seçimlerinden önce 2008’deki krizi sakladıkları gibi bunu da saklamaya çalışıyorlar. Bu sefer sihirbazlıkta daha mahirler ama kaçış yok.

Hasılı herkes sırtına acı yükünü almış giderken olacakları beklemeden pozisyon alabilirsek ABD’de gerçekleşecek bu operasyonlardan sonra para gözünü yüksek faiz veren potansiyel sahibi ülkelere dönecektir. O dönemde eğer adil döviz/TL kurunu yakalamış ve birkaç aylık türbülansı atlatmış olursak yeniden 2009-2013 arasındaki paranın park ettiği ülke olabiliriz.