Büyük Türk Milleti, 6 Şubat 2023 günü sabaha karşı ağır bir sınavdan geçti.

Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay’da can pazarı yaşandı. 85 milyonun yüreği pare pare oldu.

Yüzyılın felaketi diye adlandırdığımız deprem, 52 bin canı bizden aldı.

O korkunç günlerde tek tesellimiz Büyüm Milletimizin dirayet ve iradesi oldu. Kurumlarıyla teyakkuza kalkan Türkiye, yaraları sarmak için adeta seferberlik başlattı.

Milletimiz, böylesi büyük bir acının altından birlik ve beraberlik kalktı.

***

O acı günün yıl dönümünde milletimizin üzerinde büyük bir sorumluluk bulunuyor. Depremin ülkemiz için gerçekliğini kabul edip hazırlıklı olma ödevimizi boşlamamalıyız.

Öncesi, anı ve sonrası ile depremin tüm süreçlerinde tetikte bir toplumsal bilinç inşa etmeliyiz.

Deprem öncesinde yapılarımızı dirençli hale getirmeli, deprem anında en doğru refleksi göstermeli, deprem sonrasında ise ‘nasıl yardım edebilirim?’ sorusuna en iyi sonucu üretecek bir cevap bulmalıyız.

Bu üç adımdaki eksiklerimizle 6 Şubat depreminde yüzleştik. Ki gerekli dersleri çıkardığımızı ümit ediyorum.

***

Devletin deprem gerçekliği karşısında birtakım adımlar attığına şahit oluyoruz. Ancak şahsen inancım, asıl sorumluluğun bizde olduğudur.

Toplum olarak yapılarımızın depreme dayanıklı olup olmadığının tespiti, bizim yaşamsal zaruriyetimizken riskleri göz ardı edip beton tabutlarda hayata devam etmek intihar değil de nedir?

Bugün ne yazık ki halen yapıları riskli olmasına rağmen kentsel dönüşüme çekimser ve karşı olanları görüyoruz. Ekonomik koşulları gerekçe göstererek dönüşümden kaçmaya çalışanlara tanık oluyoruz.

6 Şubat’ın bizden kopardığı canlar kadar ekonomimizde açtığı yarayı da düşündüğümüzde toplum olarak bu işin maliyetini hep birlikte ödediğimizi kabul etmeliyiz.

Gündelik siyasi aldatmacalara kapılmadan deprem gerçeğinin farkında olarak her birimiz ikamet ettiğimiz yapının güvenliğinden emin olmalıyız.

***

6 Şubat sonrası günlerde yazdığım bir köşe yazısında deprem sigortası konusundaki umarsızlığımızı irdelemiştim. Ne yazık ki bugün halen bu konuda ‘deprem sigortasız ev yok’ seviyesine erişebilmiş değiliz.

Onca tehdide, riske, yaşanan acıya ve ekonomik maliyete rağmen bir vurdumduymazlık olduğunu da görmeli ve tartışmalıyız.

Deprem sonrası ‘nerde bu devlet’ imdadına düşmeden kendi kendimizin kurtarıcısı olmalı ve gerekli tedbirleri almış olmalıyız.

Fakat üzülerek görüyorum ki bunun çok gerisindeyiz. Deprem sigortası olmadığı gibi AFAD’ın telefonlara çok basitçe indirilip kullanılabilecek hayat kurtarıcı AFAD Acil uygulamasını da tam anlamıyla benimsemiş değiliz.

***

6 Şubat’ı unutmamalıyız derken yaşanan acıları, felaket görüntülerini değil o kara günün bize gösterdiği gerçekliğin üstümüze yüklediği sorumlulukları unutmamalıyız düşüncesini ifade etmeye çalışıyorum.

Lakin aradan geçen 1 yılda çok da ilerlediğimizi söylemem mümkün değil.

Sorumluluk adına ne toplumumuzda ne bazı yerel idarelerde yeterli düzeyde bir farkındalık görüyorum. Aksine boş vermişlik almış başını gidiyor.

Bakanlık bir dizi adımlar atıyor, Cumhur İttifakı’nın yönetimindeki Büyükşehir, il ve ilçe belediyeleri kentsel dönüşüm için adeta çırpınıyor ama ötede Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın dediği gibi kentsel dönüşümü konuşan bir tane CHP’li belediye bulunmuyor.

Niye çünkü kentsel dönüşüm, vatandaşın pek de rıza göstererek icabet ettiği bir uygulama değil. Neden? Çünkü vatandaş, riskli de olsa evini yenilemekten imtina ediyor illa da yenileyecekse eski evi yenilenirken elini cebine atmak istemiyor.

Oysa arabasını yenileyen üste para veriyor. Evindeki beyaz eşyayı yenisiyle parası mukabilinde değiştiriyor. Ancak iş evi yenilemeye geldiğinde ‘eski evi yık yenisini ver üstüne bir de para ver’ diyenler dahi bulunuyor. Bu, kabul edilebilir mantık değil.

Gerçeklikten kopuk bu davranıştan toplum olarak vazgeçmeli, dünün koşullarında bazen kamunun hakkına tecavüz ederek bazen de kamunun kurallarına aykırı bir şekilde inşa ettiğimiz yapıları bugün meşru kılarken de kamudan en ağır ifadeyle faydalanmak vatandaşlık ödevlerinin iflasıdır.

***

Yapmamız gereken devlet millet el ele vererek bir an önce kentlerimizi dirençli hale getirmek olmalıdır. Elbette bunu yaparken yeni kentsel yaralar açmamalı, estetiği ve kent kimliğini gözetmeli ve günün teknolojisine uyumlu şehirleşmeyi tesis etmeliyiz.

Siyasete malzeme olmasına fırsat vermeden kentsel dönüşüm paydasında buluşmalıyız ki bunu yapabilmek adına hem ekonomik hem de kültürel güce sahibiz…

Saygıyla…