4 haftadır kazanamayan ve düşme hattının kıyısına kadar gelen Antalyaspor için elbette ki hedef maç, Galatasaray değildi. Ancak maçtan önceki son iki günde Galatasaray cephesiyle bilet fiyatları sebebiyle yaşanan gerilim, ayrışma içerisinde olan camiayı bir bütün haline getirdi. Özellikle sosyal medya savaşına dönen atışmanın ardından taraftar için bu karşılaşma bir anda hedef haline geldi ki tribünlere gelenlerin gözlerinden de hırsı net şekilde görebildik. Öyle ki ilk kez futbolcular da Kurtlar Vadisi müziğiyle sahaya giriş yaptı.

Tabii bu işin psikolojik tarafıydı. Teknik kısma bakıldığında ise ilk kez geçen hafta Alanyaspor karşısında denenen 3’lü stoper sistemi, bu maçta tekrarlandı. 30 dakika süren bu düşünce, zaten kağıt üzerinde puan alınması çok zor olan karşılaşmayı erkenden bitiren hamle oldu.

Orta sahada sayıca eksik kalan Antalyaspor’a karşı henüz 5’inci dakikada iki topla ceza alanına giren Osimhen, net pozisyonda Abdullah Yiğiter’e takılırken, bu kurtarışla “kırılma anının kahramanı mı” olacak dediğimiz 26 yaşındaki kaleci, 2 dakika sonra yediği acemice golle kazananın kim olacağını o an zaten ilan etti. Tabii bu dakikada orta alanda Ballet’in Ceesay ile hayatında ilk kez beraber oynamış gibi anlaşmazlığa düşmesi ve Antalyaspor’un olası kontrasını durdurup topu rakibe hediye etmesi, en az Abdullah’ın hatası kadar etkiliydi.

Galatasaray’ın 2-0’ı bulmasının ardından ‘oynuyormuş’ gibi görünse de iki pas yapamayan, eli ayağına dolaşan bir takım gördük. Öyle ki göz göre göre rakibin ayağına pas atan bir futbolcuları izledik. Bunun yanında kaleye şut göndermeyi bile beceremeyen Boli’nin saç baş yolduran hamleleri tuz, biber oldu.

Her zaman söylediğimi yine tekrar etmek istiyorum; bu takımın asıl sorunu teknik adam değil, ancak Erol Bulut’un da hiçbir şey katmadığı bir gerçek. Antalyaspor’un doğru yaptığı tek bir şeyi bulmak istedim ama yok. Ne savunması iyi ne de hücumu... Tabii saha dışında bu kadar kaos yaşayan bir camiadan neler beklenebilir, onu da kestirmek çok güç.