Memlekette GAZETECİ ile KASTECİ içine pamuk yağı karıştırılan zeytinyağı misali oldu. Gerçekler asil, asiller sahte hale getirildi. Suya sabuna dokunan değil kirli eller revaçta oldu.

Aslında yazılacak çok şey, söylenecek çok söz var. Hepsi boğazımda düğüm düğüm. Yazsan bir türlü yazmasan bir türlü. Söylesen bir türlü söylemesen bin türlü. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık misali.

Bu şehirde kral çıplak dediğinde, üzerine kara is gibi leke sinecek. Ya para istedi vermedik ondan diyecekler ya da birileri dolduruşa getiriyor diyecekler.

Daha başını dibini anlamadan, ne olduğunu bilmeden, aslını astarını araştırmadan hakkında hüküm verilir. Suç yazmaksa ya idama razı olacaksın, ya kurşunu dizilmeyi ya da GIYBETİ göze alacaksın!

Eleştirirsen, “Kral çıplak” diye yazarsan bir kurum veya kişinin yanlışını alnının ortasına asarsan, “Eline sopayı aldı, dövüyor da dövüyor!” dedirtirsen, sen iyi gazetecisin, mükemmel yazarsın. Senin üstüne laf yok bu memlekette.

Amma eleştirmedin, kremalı ekmeğin üzerine yağ bal sürdün, kurumu ya da muhatabı her kim ise göklere çıkarttın, yıldızların üzerinde gezindirdin, kaşının üstünde gözün var demedin, adının başına gelen ‘YALAKA’ kelimesinden gocunmayacaksın!

Ben bazen ikisini de yapıyorum. Yapıyorum da ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamıyorum. Böyle olunca da birilerinin adamı oluyorum. Yetmedi adım ‘DANIŞMAN’ olarak adlandırılıyor. En acısı da SATILIK KALEM oluyorsun. Hatta aklını kiraya vermiş gazeteci yaftasını bile yapıştırıveriyorlar.

Birileri çıkıp da “Yahu adam doğruları yazıyor, ekşiye ekşi, tatlıya tatlı diyor, ne var bunda!” demiyor, diyen olursa da bir elin parmağını geçmiyor. Korku dağları sarmış çünkü. Zaten onların da esamesi pek okunmuyor bu şehirde.

Vallahi ne ben bu yazma işinin ne de beni eleştiren bazı İNSANCILIKLAR bunun ortasını bir türlü bulamadık!

Şeytana “MELEK”, meleğe de “ŞEYTAN” desem bak bakalım en kral gazeteci ben mi oluyorum yoksa YALAKA takımı mı? Doğruları ve gerçekleri yazmak kimsenin işine gelmiyor.

Herkes birilerine veya bir yerlere taraf olunca, bir türlü denge tutturulamıyor. Ortasını bulamayan İNSANCILIKLAR, ecelinden evvel mezara göndermeye meraklı oldukları için ele ele veriyor.

Şöyle kallavi bir yazı yazsam, birilerini rahatsız etsem, yanlışa yanlış desem dost görünenler bile düşman kesiliyor. Yazmasam inanın içim hiç rahat etmiyor. Bazen iki arada bir dere kaldığım da oluyor bu yüzden.

Böyle günlerde, ne etliye, ne sütlüye karışmamak için ki özellikle Cuma günleri edebi yazılara ağırlık veriyorum. Bir nevi kafa dağıtıyorum. Lakin fayda etmiyor. Haksızlık karşısında susamıyorum.

Bu nedenle dokunuyorum, dokunduruyorum bir yerlere. Ya da övgüye layık hizmet varsa, başarılı görüyorsam, Sezar'ın hakkını Sezar'a vererek objektif olmaya gayret ediyorum.

Ben buna mecburum. Çünkü böyle öğrettiler ustalarım. “Gereği neyse, yapacaksın. Önüne engel çıkarsalar GIYBETİNİ yapsalar da korkmadan, çekinmeden sürdüreceksin bu işi” dedi rahmetli ustalarım. Doğru yönlendirdiler hep.

Bizim meslekte benim gibi düşünenler için “Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin” derler. Ötesi olmadığı gibi başka bir çıkış yolu da yok.

Benim kim ne derse desin. “Şunu derler, bunu derler” gibi bir korkum ve çekincem de yok. Kim ne derse desin. Güler geçer, ciddiye almam, dalgamı geçmeye bakarım.

Bir bakıma “İt ürür kervan yürür!” derim. Lafın özü; ben doğru ve dürüst olduktan sonra kötü nasıl olsa bir gün belasını bulacaktır! Çünkü bu dünyadan çok ahiretteki adalet önemli.

Bu konuyu sözleri Sezen Aksu’ya ait olan, “Şikayetim var cümle yasaktan/ Dillerimi, Hakim Bey, bağlasan durmaz/ Gelsin jandarma, polis karakoldan/ Fikrim firarda, mapusa sığmaz, eyvah/ Mapusa sığmaz, eyvah/ Sussan olmuyor, susmasan olmaz/ Dil dursa, Hakim Bey, tende can durmaz/ Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz/ Kaleme tedbir koma, tek durmaz...” şarkısı ile bitirelim.

------------------

ABD’Yİ GEÇECEĞİZ!

Hepimizin malumu ABD’de evsizler büyük bir sorun. Ancak Antalya’nın da oralarda yaşanan görüntülerden farkı yok. Yollar, parklar, duraklar her yer BİMEKAN insanlarla dolu!

Zaman zaman şehir turu atarken çirkin görüntüleri fotoğraflayıp buradan paylaşıyor ve ilgililerin gereğini yapmasını umut ediyorum. Ama ne mümkün!

Örneğin geçen gün 2000 Plaza’nın oradan sabah saatlerinde geçerken kaldırımdaki bankta yatan BİMEKAN insanlardan birini gördüm. Battaniyeye sarılmış mışıl mışıl uyuyor. Kimseye zararı yok garibanın.

Benim düşüncem insancıl. Lakin bu tür görüntülerin artmaya başlaması hiç normal değil. Görüntü hoş değil, sosyal devlet anlayışı ise hiç değil. Ya belediyelere ne demeli?

İşte benim yazsan bir türlü yazmasam bir türlü dediğim konulardan sadece biri. Yahu şu koltuklardan bir kalksanız Antalya fabrika ayarlarına dönecek. Tabi benimkisi umut!