Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (BUSİAD) geçen akşamlardan birinde ‘Yaza Merhaba’ programı düzenledi.

BUSİAD Evi’nin eşsiz güzelliğiyle son derece incelikli atmosferde payıma düşen ilhamdan bir tutam aldım.

Meslektaşım Elif Didem Danacıoğlu ile bir yandan ekonomi gündemine ilişkin sohbet ediyor diğer taraftan davete katılan iş insanlarını gözlüyorduk.

Çizgileri az yüzlere yabancı kaldığımıza dair yorum ortaklığı yaşarken bir önceki kuşağın iletişim samimiyetinden örneklerle bahsettik.

Ülkemiz gibi Bursa sermayesi de ‘aile’ temelli kurumsallaşıyor ve kuşaktan kuşağa geçişlerde ‘değişim’ her anlamıyla hissediliyor.

Elif Didem ile iş dünyasında bazı aktörlerin beyanatlarında uzun süredir bilindik ezberlere takılıp kaldığını, kiminin ise beyandan kaçındığını kuşak kıyaslamasıyla tartıştık.

***

BUSİAD Evi bahçesinde mekâna hakimiyet açısından en güzel masalar basına ayrılmıştı. Servis hızlı, hizmet kaliteli, ürünler lezzetliydi…

Yoğun katılım dolayısıyla bazı BUSİAD üyeleri basına eşlik etti.

Bizim masamıza da Ferhan Şahin ve eşi konuk oldu. Meslektaşım Can Topaktaş ile keyifli sohbetinde Ferhan Şahin, ‘Burada çıkışı bulması gerekenler yine patronlar’ şeklinde bir ifade kullandı.

Bu, içinde bulunduğumuz değişim ve dönüşüm döneminde ihtiyacını hissettiğimiz bir farkındalık düzeyidir.

Sermaye sahiplerinin, elindeki gücü kendisi adına da toplum adına da en verimli değişim ve dönüşüme araç kılması gerekir.

Bugün birçok sektörde ‘rekabetçilik’, ‘verimsizlik’, ‘dijitalleşme’, ‘sürdürülebilirlik’, ‘insan kaynağı’, ‘finans’ gibi başlıklarda sıkıntılar yaşayan sermaye yapıları var. Ve bulabildikleri çözümler çok gelenekselci ve sıradan.

Aile şirketlerinden teşekkül iş dünyasında hemen her patron kendine bir etiket bulmak zorunda!

Kurucu kuşak, koruyucu kuşak, sürdürücü kuşak, büyütücü kuşak, yıkıcı kuşak!..

Siz hangisi olacaksınız? Şirket sahipleri açısından nihai bir tanımlanma evresindeyiz…

Ne yazık ki genel manzaramız, şirketlerimizin içinde bulunduğumuz zamanla eşgüdüm içerisinde olmadığını ortaya koyuyor. Küreselde ‘gerçekleşmiş gelecek’ durumundaki ‘yaratıcı yıkımlar’ bizde halen konuşma içeriği olarak kalıyor.

Öyle şirketlerimiz ve sahipleri var ki halen 90’larda…

Oysa globaldeki şirketler, 2050’lileri çoktan geçti…

***

Ev sahipliğini yaptığı gecede nezaketiyle bizi karşılayan BUSİAD Başkanı Buğra Küçükkayalar, gecede bir de konuşmaya imza attı.

Küçükkayalar hitabında, bu satıra kadar okuduğunuz ifadelerin bağlamına şu sözlerle derinleştirdi:

“Oldukça karamsar bir tablonun içindeyiz uzun zamandır. Ona rağmen umudu ve yapılabilecekleri işaret etmeye çalışıyoruz BUSİAD Yönetimi olarak. Çözemeyeceğimiz konulara kafa yorsak da oralara takılmadan ‘biz ne yapabiliriz?’ düşüncesine odaklanıyoruz.

Farkındayız alanımız giderek daralıyor. Dünya bizim yaşam süremizde hiç olmadığı kadar sıkıntılı, sorunlu ve maalesef kanlı bir hale geldi. Ülke olarak kendimizi dışında tutsak da yüreğimiz hop oturup hop kalkıyor.

Dünyanın bir değişim içinde olduğunu yıllardır görüyor ve söylüyoruz ama değişimin bu kadar sancılı olması bizi ziyadesiyle yoruyor, üzüyor ve düşündürüyor.

Önce Arap baharı, sonra Suriye, ardından Türkiye’deki hain kalkışma, Ukrayna-Rusya Savaşı, İsrail’in Gazze’deki katliamları ve son olarak yine İsrail eliyle dünyayı ateşe atan İran saldırısı.

Tablo çok karanlık farkındayız. Çünkü dünya kendisine yeni bir yön çizecek ve aktörleri de bu dönem oldukça şahin hareket etmeyi tercih ediyor. İnsanlığı kana bulayan bu aktörleri tarih kalın harflerle yazacaktır inanıyorum.

Biz ne yapacağız? Karalar bağlayıp kaderine ağlayanlar gibi bir tutum mu sergileyeceğiz, yoksa ne yapabileceğimize kafa mı yoracağız?

Tabii ki ikinci yolu seçmeliyiz. Her zaman yapılabilecek bir şey vardır. Ve BUSİAD Ailesi olarak onlara kafa yormaya devam etmeliyiz.

Gelecekte bizi daha aydınlık günlerin bekleyeceği düşüncesiyle, önce BUSİAD üyelerinin, ardından Bursa’nın, sonra Türkiye’nin ve nihayetinde dünyanın sorunlarına kafa yormaya devam etmeli, ‘Bize değiştirebileceklerimiz için ‘güç’, değiştiremeyeceklerimiz için ‘sabır’, ikisini ayırt etmek için de ‘akıl’ ver’ sözünden hareket etmeliyiz.

Bizler, değiştirebileceklerimiz için çabalıyoruz. Değiştiremeyeceklerimizi gözlemliyoruz. İkisi arasındaki farkı da anlayıp, enerjimizi, ruhumuzu, aklımızı heba etmemenin yolunu bulmaya uğraşıyoruz.

Her değişimin illa makro ölçekte olmasının şart olmadığını, mikro ölçekteki değişimlerin de zamanla iyi örnekler oluşturup büyük değişimlere yol açabileceğini biliyoruz.

Değişimin kendimizden ve kurumlarımızdan başladığının bilinci ile çalışmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz.”

***

Küçükkayalar’dan mülhem ifade etmem gerekir ki patronların ‘değişimin lideri’ olmaktan başka şansları yok!

Değişimi anlamak ve on ayak uydurmanın ötesinde değişimi yaratmak zorundalar!

‘Edilgen’ ve ‘konformist’ kılan koltuklardan kalkmalılar…

Ülkesi için üretenlere saygıyla…