Kontrolsüz Maskülenite: Güçlü Kadını, Güçlü Kadın da Prenses Erkeği Yaratıyor
Peki, kim bu prenses erkekler? Nasıl oluştu?
Toplumsal roller hızla değişti, dengeler sessizce kaydı. Bir zamanlar “erkek korur, kadın dönüştürür” denilen o eski düzen, yerini güç yarışıyla yoğrulmuş bir karmaşaya bıraktı. Sonuç? Güçlü ama yorgun kadınlar… ve edilgen, “prenses erkekler.”
***
Kadını güçlü olmaya iten temel nedenler basit ama yakıcı: Erkeğin kontrolsüz maskülenitesi, ekonomik güçle kadını bastırma arzusu, fiziksel şiddet, boşanma hakkının aile ve toplum tarafından reddi, ve kadın cinayetleri…
“Güç”, kadının doğasında var olan dişil yumuşaklığı törpüledi. Sevgi yerini savaşa, denge yerini rekabete bıraktı. Yenişmek, sevişmenin önüne geçti.
***
Sosyolojik açıdan kadınlar güç kazandıkça erkekler geri çekildi. Psikolojik açıdan bu durum, erkeklerde bastırılmışlık, değersizlik ve “erkekliğini kaybetme” korkusuna dönüştü.
Kadının her şeyi yönetmesi, bazı erkeklerde pasifliğe, çekingenliğe ve “kastre edilmiş erkeklik” sendromuna yol açtı. Ama mesele şu: Gücün hüküm sürdüğü yerde sevgi filizlenmez.
***
İlişkiler savaş alanına döndü çünkü taraflar birbirini tamamlamayı değil, yenmeyi seçti. Kadın erkekle yarışırken, erkek kadınla baş etmeye çalışıyor. Kadın dişil yanını korumak isterdi aslında; yumuşak, sezgisel, zarif… Ama erkeklerin sertliği, kadının da zırh kuşanmasına neden oldu.
***
Toplum bu tabloya alkış tutuyor: “Kadın her şeyi yapar!”
Evet, kadın yaptı da… Ama bu kez her şeyi yaparken hiçbir şeyden keyif alamaz hâle geldi. Yeni biriyle tanışmaya üşeniyor, sevgiyi kedisinden, sadakati köpeğinden, huzuru yalnızlıktan alıyor.
***
Güçlü oldu, ama artık huzurlu değil. Erkek cephesinde de tablo parlak değil. Bir kısmı, kendi evinde “psikolojik kastrasyona” uğruyor. Susturulmuş, edilgen, kararsız.
Bu pasif baba figürü ise geleceğin “prenses oğulları”nı büyütüyor: Korumayan, yön vermeyen, duygusal ama yönsüz erkekler…
***
Çözüm mü? Denge.
Kadın dişil yanını hatırlasın; zarafetini, sezgisini, duygusal liderliğini. Erkek ise unuttuğu avcı ruhunu, sorumluluk ve koruma duygusunu geri alsın. Ne biri ezsin, ne diğeri bastırsın.
Gücün yerini zarafet, hükmün yerini anlayış aldığında; ne kadın yorgun olur, ne erkek eksik. Çünkü eril-dişil denge bozulduğunda, yalnız ilişkiler değil, toplumun kalbi de yönünü şaşırır.