Balıkesir Sındırgı’yı ‘Yağcıbedir’ diye adlandırılan halılarıyla biliyoruz.Yörenin Türklüğü, halılara işlenen motiflerde de renklerde de görülür.
Ekrem Yavaş’ın belediye başkanı olduğu yıllarda Sındırgı’nın halıları, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin davetiyle Tayyare Kültür Merkezi’nde görücüye çıkar, meraklılar hem inceler hem de satın alabilirdi.
Yağcıbedir ile de Ekrem Yavaş ile de bu vesileyle tanışmış motiflerin anlamlarını kendisinden dinlemiştim…
Okumak isteyenler için link: https://www.bursagorus.com.tr/kultur-sanat/bir-kultur-hazinesi-yagcibedir-halilari-h1207.html
Yağcıbedir’in de Sındırgı’nın da anlamı üzerine muhabbet etmiştik Yavaş ile…
***
Kimileri Sındırgı’nın Türkçe bir anlam taşımadığını savunuyor.
Kimileri de -Sın kökünden geldiğini söylüyor.
Sın yani ‘kırmak, bozmak, yenmek…’
‘Sırpsındığı’ desem lise diploması olan herkes hatırlar sanırım…Sırpları alt ettiğimiz muharebe!
Bazıları da makas anlamındaki ‘sındı’dan türediğini ileri sürüyor.
İsminin kökenine dair isteyen istediğine inanabilir ama halkı Türk’tür!
Geçen gün meydana 6,1 büyüklüğündeki depremin neticesinde yaşananlar da bunun ispatıdır.
***
Türkiye, bir deprem ülkesi. Bu, yeni bir keşif değil aksine yüzyıllardır bildiğimiz bir gerçeklik…
Ama 21’inci yüzyılda her depremde yaşadığımız aynı acizlik!
Hangi saat diliminde nerede ve ne büyüklükte olursa olsun deprem canımızı yakmayı başarıyor!
Depremin kırdığı, kırabildiği bir ülke olma durumundan bir türlü kurtulamıyoruz.
Neden mi? Toplumsal ve bireysel bir çerçeveden tartışma gerek…
‘Deprem oldu!’, ‘Sallandık’, ‘Fena vurdu’… ve benzeri deprem olduğunu gösteren ifadeler daha deprem sarsıntısı bitmeden hemen sosyal medyaya düşüyor.
Sosyal medyayı bu denli hızlı kullananların kaçının telefonunda ‘Afad Acil’ uygulaması var acaba?
Her afette GSM operatörlerinin neden olduğu mağduriyetten yakınıyoruz ama afet anında durumumuzu iyileştirecek bireysel hiçbir adım atmıyoruz…
Deprem dayanımı olup olmadığını bilmediğimiz yapılarda yaşamaya gözü kapalı devam ediyoruz!
Dükkânı büyütmek için kolon kesiyor, balkonu salona katmak için kiriş kırıyoruz…
Bakınız bunlar öyle münferit olaylarmış gibi görünse de toplumsal bağlamda çarpık zihin yapısını ve davranış bozukluğunu ortaya koyan örneklerdir…
***
Depremi, olduğu vakit hatırlıyoruz; iki gün geçiyor unutuyoruz.
Sanki her derdini çözmüşçesine bir boş vermişlik, adam sendecilik, umursamazlıkla karşılaşıyoruz.
Toplumda hakkını bilme, hakkını arama, hukukunu gözetme, doğruyu öğrenme, bilme, okuma çabası ve gayreti adına hiçbir şey kalmamış… Ezbere yaşıyor, kulaktan dolma ve koyma akılla idare ediyor!
İşte sevgili okur öyle olduğundan en küçük olay büyük afetlere dönüşüp ağır bedeller ödetiyor!
Bireyden başlayıp toplumun her kesimi muhasebe ve muhakemesini yaparak ‘ne yapıyorum?’, ‘ne yapmalıyım?’, ‘ne yapabilirim?’ diye düşünüp kendi ellerimizde sorunsala dönüştürdüğümüz sorunları çözmenin yolunu bulmalı ve çarpıklığı nihayete erdirmeli!
Ama bu iş zor! Hem de öyle böyle zor değil!
Neden mi?
İşte her Cuma hutbeyi yazan kurumun yüksek kurul üyelerinden biri çıkmış ‘torpil ve kayırmacılık’ neticesinde girilen işten kazanılan parayı helal diye tanımlıyor!
Haklı bir utanmazlık düzeyi!
Boşuna değil biz, ‘Neden akrabanı kayırıyorsun?’ diye sorduğumuzda ‘Nahl 90’ı göstermeleri!
Zira ne diyor hutbe biterken: ‘Allah akrabaya yardımı emreder!’
Kamunun kaynaklarını kendi ve akrabalarının zenginleşmesine araç kılanlar er ya da geç ya bir sındığa ya da bir zındığa uğrar…
***
Sındığı güzel yerdir, gidin görün ve cebinizde paranız varsa Sındırgılı kadınların elleriyle dokudukları halılardan bir tane de siz alın, sırf o tezgahlar orada işleyebilsin o insanlar orada yaşayabilsin diye…
Her olaydan kendi payına düşen sorumluluğu arayan, bulan ve ortak olanlara saygıyla…