Bazen en çok kendin için yaparsın her ne yaparsan...

Belki bir gün geçmişi karşına alır uzun uzun konuşursun belki de şimdiki anına bir geçmişi gömersin.

***

Bilmediği bir kelime karşısına çıkmış da o kelimenin anlamını arar gibi hayatın gizemini arıyordu sevdiğinin gözlerinin içinde. Cevaplanmayı bekleyen her soru yeni bir sancılı soruyu doğuruyordu. Aslında hepsinin cevabı tek bir doğrudan geçiyordu.

***

Her şey çok şeffaf ve netti. Belki de bu netlik üzüyor, yaralıyordu ya...

Art arda çalan şarkıları dinlerken yerle gök arasında bir yer bulmaya çalışıyordu kadın. Suskunluğu ayrı bir hikaye, konuşması ayrı bir hikaye konusuydu lakin kimse duymuyordu. Kimsenin de duymasını istemiyordu zaten... Öyle ki kendi sesi bile fazla geliyordu kendine...

***

Açmadan solmaya yemin etmiş bir çiçek gibi narindi. Zihninin içinde çok acımasız bir kadın vardı. Durmak bilmiyor sürekli koşuyor, susmak bilmiyor daima konuşuyordu. Delirmiş olmalıydı açmamış çiçeklere gelmemiş baharı müjdeliyordu.

***

Aklının, mantığının, ruhunun perde arkasında yaşadıklarının haddini bildiriyordu. Soğumuş bir bardak çayın tadında düşlerini yudumluyor, iki dudağının arasında adını mırıldanıyordu.

***

Ölçüsüz sevmek bu olsa gerek, diye düşünürken diline bir şarkı sözü dolandı. Başa sarıp sarıp kaç kez aynı şarkıyı söylediğini kendi de bilmiyordu. Gülmek ve ağlamak arasında duygu geçişlerinde gidip gelirken “Keşke bir ihtimal daha olsaydı... ” diye aklından geçirdi.

***

“Keşke bir ihtimal daha olsaydı... ” dert olur sahi bu düşünce insana...

Her duygu bir ispattır aslında. Var olma çabasının göstergesidir.

Varlığındayım, dersin ama yokluğundasındır her zaman.

Buradayım, dersin ama görülmezsin çoğu zaman.

Seninleyim, dersin ama hissedilmezsin bazen.

Yolundayım, dersin ama izine düşemezsin o an.

Tüm bu duygu ve düşüncelerin içinde fikirlerine küfür edercesine gülümsüyordu.

İşte bu, kadın için deliliğin en güzel haliydi...