Uzakta olmak, uzağında olmak…

Her şeyin, herkesin…

Yakınsın ama uzaksın. Uzaksın ama yanı başındasın. Sevmek ve özlemek ne sancılı bir duyguymuş!

Sevmek bir yana, özlemek çok başka…

Özlemek neyse de, sevmek başa bela…

***

Yakınlık ve uzaklık, insanın zihninde bitiremediği büyük bir savaş hali. Bazen tek başınasın, bazen ise koca bir orduyla birliktesin, o savaşın içinde. Gitmek mi yoksa kalmak mı? Her ikisini de yapamamak. Mahşerin tam ortasında bir başına kalmak.

***

İnsanın kendi içindeki duyguya yenilmesi, sırtından yediği kurşun ağırlığında can yakıcı, hatta öldürücü… Düşünsene; içinde bir yerlerde senden bir şey var ve sen ona yenik düşüyorsun. O içindekiyle baş edemiyor, söz geçiremiyorsun. Geceni gündüzüne katarak hayallerinle beslediğin, büyüttüğün o güçlü duygu senin katilin oluyor.

***

Göremediğinin ardında büyük sırdır yaşam. Sırlarla kaplı bir yaşam öyküsünün ziyaretçisi yoktur. Geleni, gideni, kapısı çalanı yoktur. Yıllarca kapısı çalınmayan, kapısı aralanmayan, adresi dahi bilinmeyen sahipsiz bir ev gibidir. Sır dediğin şey aslında sabırdır. Sabır çekmek; sabrına sarılıp göğsünde yumuşatmak, oraya çaresizce sinmektir.

***

Candan ileri bir yer varsa eğer, orası sabrın olduğu yerdir. Sabrımda sakladım seni… Hatırladıklarımla, unutmaya çalışıp da unutamadıklarımla sabrımdasın. Sabır taşı dedikleri göğsüm olmalı. İki göğüs kafesi arasında açılan derin bir yara, canı çekilmiş bir oyuk.

***

Şimdilerde sabrım, gri bir şehrin ayazıyla üşüyor. İçtiğim çayın tadına çokça özlem karıştı. Geçmişin pençesi boynuma dolanmış, tatlı bir tebessüm ile geleceğinin müjdesini veriyor bana…

Gün, bugün sanki…

Birazdan sabır kapısı çalınacak ve aralanan o kapının içinden gölgen içeri girecek.

Belki zihnime savaş açan yerden bana ses vereceksin: “Ben buradayım, geldim,” diyeceksin.

Haber vermeden geleceksin ama geleceksin.

Ben inanıyorum ki bir eylül vakti gelip, sabır taşımda çiçekler açtırıp iç savaşımı durduracaksın.