Özellikle 19 Mart tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik başlayan operasyonlardan sonra belki de en çok kullandığımız kelime “algı” oldu. Çünkü İstanbul ile sınırlı kalmayan ve neredeyse ülkemizin her yerini kasıp kavuran “rüşvet, irtikap, yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma” soruşturmaları sonrası, algı neredeyse günlük hayatımızın bir parçası haline geldi.
***
Gerek operasyon yapılan kişi ve kurumlar, gerekse operasyonu karşı mahalleden seyreden kesimler karşılıklı algı savaşına başladı. Operasyon yapılan kesim; kendilerini küçük düşürmek, hizmetleri engellemek ve siyasi baskı iddiasıyla bir algı oluşturarak işin içinden sıyrılmaya çalışırken, karşı mahallenin mensupları ise başta mitingler olmak üzere bu süreçte yaşananları örtbas edebilmek amacıyla bilinçli bir algı çalışması yapıldığını iddia ettiler.
***
Durum böyle olunca da “algı operasyonu” dilimizde öyle bir yer edindi ki, neredeyse selam yerine kullanılabilecek hale geldi. Aslında sadece operasyonlar üzerinden değerlendirmek de ne kadar doğru, ona bakmak lazım. Fakat süreçle ilgili algı mı değil mi, iddianameler yazılınca hep beraber göreceğiz. Bu kadar itirafçının olduğu bir dosyada şahsen siyasi bir operasyon algısına katılmam mümkün değil. Gerek ifadelerden gerekse görüntülerden bunu açık seçik anlayabilmek bile mümkün aslında ama...
***
Herkes bir algı peşinde olduğu için gerçekler bile bile topluma algı mühendisliği pompalanıyor. İşin aslına bakacak olursak bu mühendislik sadece bu süreçte yaşanmıyor. Her ne kadar bu dönemde alışık olduğumuzdan kat kat fazla yapılmış olsa da geçmişte de çok örneğini gördük. Mesela seçim dönemlerine bir göz atarsak, ne kadar fazla olduğunu görürüz. Hatta seçimlerin hemen akabinde yapılan “borç edebiyatı” meselesini de bu kategoriye dahil edebiliriz.
***
İlerleyen dönemlerde hizmet yapamayacağını anlayan birçok seçim kazanan isim bu yolu tercih etti. Kazandıkları seçim sonrası binalara asılan devasa afişler de algının altyapısıydı. Halbuki algı operasyonlarını bir kurtuluş yolu olarak görenler, o zamanlarını hizmete ayırabilseler memlekete, millete belki de bir hayırları dokunurdu da...
Neyse, yalancının mumu misali, algının da elbette bir son kullanma tarihi var!