Koskoca cumhurbaşkanının helikopteri düşüyor, nereye düştüğünü bulamıyorlar.

Acziyet içinde yılana değil, "Büyük Şeytan" dedikleri Amerika'ya sarılıyor, yardım diliyorlar.

ABD umursamaz.

"Hayır" diyor.

Kapıyı kapatıyor.

Türkiye'ye rica ediyorlar.

Anında "Komşuluk, dostluk, insanlık adına olur" diyoruz.

Yedi saat içinde enkazı buluyoruz.

İran halkının umurunda değil kaza.

Ülkenin TV'leri haberi doğru dürüst vermiyorlar bile.

Bizim TV kanallarımız üç gündür İran'la yatıp İran'la kalkıyorlar.

Yok şöyle olmuştur.

Hayır efendim, böyle olmuştur.

Yok efendim suikasttır.

Hayır efendim, helikopter eski.

Yok efendim sinyalizasyon kapalıymış.

Hayır efendim, kaza sonrası sinyal çalışmamış.

Yok efendim İsrail'in parmağı var.

Hayır efendim, ABD düşürmüştür.

Yok efendim teknik arıza.

Hayır efendim, hava şartları.

Yok efendim uçuş şartları yüzünden.

Hayır efendim, ülke içinde muhalifler istemiyordu.

Yok efendim gözü en üst makamdaydı.

Hayır efendim, helikopter arızalıdır.

Yok efendim dağa çarpmış.

Hayır efendim, hava muhalefeti yüzünden.

Yok şöyle olmuştur, hayır böyle olmuştur…

İran bizim TV'leri izliyor gülüyordur şimdi.

"Size ne oluyor yahu"

"Düşen bizim helikopter ölen bizim Cumhurbaşkanı"

"Biz sizin kadar yorum yapmıyoruz"

"Size ne oluyor da bu kadar konuşuyorsunuz?"

Huyumuz kurusun!

Adetimizdir bizim.

Her işi biraz abartırız.

Bizi ilgilendirsin veya ilgilendirmesin burnumuzu sokarız.

Kazayı gösterme faslı bitti.

Şimdi "Reisi’nin yerine kim gelecek?" faslı başladı.

Sırada Reisi’nin yerine gelenin kimden yana olacağı var.

Sonra uyum sağlama seansları.

Sonra İran rejiminin geleceği.

"Bize ne?" diyemiyoruz.

İlle konuşup tartışacağız.

Vah İran vah!

İçin seni yakar dışın bizi...