Şimdi başlığa bakarak “Bu adam yine kime salladı?” diyen çok kişi olacaktır, eminim. Ama inanın, amacım ne kimseye sallamak ne de hakaret etmek. Sadece gerçekleri kamuoyuyla paylaşmak. Paylaşırken de doğru verileri ortaya koyabilmek.

***

Özellikle son bir haftadır yaşadığımız, İsrail terör örgütü ile İran arasındaki savaş, bizi bazı konularda gerçekleri görmeye veya düşünmeye itiyor. Nasıl itmesin ki? Bir tarafta “şöyle yaparız, böyle yaparız”, “asarız, keseriz, yok ederiz” diyerek liseli ergenler gibi artistlik yapan ve kendini dev bir güç olarak lanse eden İran… Diğer tarafta ise emperyalist güçlerin desteği olmasa nefes bile alamayacak pozisyondaki mayın eşeği İsrail.

***

Elbette her ikisinin de belirli gücü ve özellikleri var ama bu süreçte gördük ki ne İsrail ne de İran atıp tuttuğu kadar değilmiş. Bakın mesela İran’ın hava sahasına... Adeta yol geçen hanına dönmüş. İsrail uçakları, canı sıkıldıkça elini kolunu sallaya sallaya başkent Tahran’a kadar gelip istediği yeri nokta atışıyla vurabiliyor.

***

Peki ya İsrail? O da ABD’nin emaneti delik kubbe (pardon, çelik kubbe olacaktı) ile kendini çok güvende görüyor ve herkese efelenebiliyordu. Ancak gördük ki o kubbe kevgire döndü ve adamlar, dünyanın en güçlüsü diye gösterilen İsrail istihbarat birimi Mossad’ın merkezini, sözüm ona çelik kubbeyi aşarak vurdu.

***

Bu vuruşlar birkaç gün mü, yoksa birkaç hafta mı daha sürer bilemem. Ama bildiğim bir gerçek var ki, biz bu süreçten nasıl bir ders çıkarabiliriz? Asıl mesele tam da bu aslında. Allah korusun, böyle bir durum bizim başımıza gelse ne olur? Elbette devletimiz her konuya göre hazırlığını yapmıştır ki, yetkililerimizin açıklamalarına bakacak olursak A’dan Z’ye tüm planlarımız hazır. Bu çok güzel bir açıklama elbette.

***

Ancak sürecin bize gösterdiği en kıymetli husus, kendi göbeğinizi kendinizin kesebilecek pozisyonda olmanız gerektiği. Neyse ki ülke olarak verilmiş sadakamız varmış ki savunma sanayimizdeki hamlelerimiz devam ediyor. Bazı man kafaların kalorifer peteği olarak gördüğü, bazılarının ise “profil” dediği İHA, SİHA, KAAN, Kızılelma üretimleri sekteye uğramadı. Hatta bazılarında dünya piyasalarını bile ele geçirdik. İnşallah bundan sonraki süreçte de üretim hızı katlanarak devam eder.

***

Devam etmesi sadece iktidarın yapacağı hamlelere de bağlı değil aslında. Güçlü bir ülke olabilmenin en önemli hususlarından biri, devletine inanmış bir millet topluluğu. Elbette inanmak için de bazı verilerin elde edilmesi gerekir ki elde yeterince veri olduğuna inanıyorum.

***

Fakat bazı kesimler var ki tüm bu verilere rağmen iktidar düşmanlığı üzerinden siyaset yapma derdine düşüyorlar. Halbuki zaman, asla ve asla siyaset zamanı değil. Örneğin, savunma sanayisi için kredi kartı limiti belirli bir yükseklikte olanlardan yıllık bir pay kesilecek diye bir haber çıktı; ilk hoplayan onlar oldu. Yahu kardeşim, ne olur yani? Küçük bir miktar senin de katkın olsa? Güçlü bir ülken, güçlü bir savunma sanayin olsa, kimse sana yan gözle bakamasa... Bundan mutlu olmaz mısın?

SON SÖZ

İllaki sizin ağababalarınıza mahkum mu yaşamak durumundayız? Diye soracağım da, bazı man kafalar anlamayacağı için sormayacağım. Vazgeçtim.