Elbette devletimizin ilgili kurum ve kuruluşları bu sorunun cevabını bizden daha çok merak ediyordur; inanıyorum ki bu cevabı bulmak için olağanüstü bir gayret gösteriyorlardır, tıpkı şimdiye kadar yaptıkları gibi. Yeşil vatanın küle dönmesinden, ciğerlerimizin cayır cayır yanmasından bahsediyorum: yani orman yangınlarından!

***

Tam da “Balkanlar’dan soğuk hava dalgası ülkemize gelmeye başladı” denildiği bir dönemde. Gerçekten çok ilginç değil mi? Yaz aylarında yaşananları onları da kabul etmek mümkün değil sıcak havalara bağlayabiliriz. Bazı yerlerde çiftçilerimiz sürekli uyarılmasına rağmen anız yakıyor; o dönemlerin bir mazereti, bir karşılığı olabilir. Peki bu günlerin nasıl bir karşılığı var acaba? Soğuk hava dalgası giriyor, hava sıcaklıkları bir anda düşüyor; ama ne hikmetse hava kararmaya başladığı zaman peş peşe yangın haberleri geliyor. Olacak iş değil! Kabul etmek mümkün değil.

***

Allah zeval vermesin; devletimizin her türlü kurumu gece gündüz demeden dimdik ayakta, yeşil vatanın küle dönmemesi için olağanüstü bir gayret sarf ediyor. Buna rağmen, gerek teknolojik gerekse insanüstü gayreti zorlayacak durumlar elbette olabiliyor. Peki ama neden ve nasıl?

Tabi her ağacın yanına bir görevli koyamayız; ama neden böylesi zamanlarda daha çok sorulmalı. Bu soruları sormalıyız ki ileride aynı acıları yaşamayalım. Son yıllarda yaşadığımız birçok yangının mal ve can kaybı bakımından içimizi çok acıttığını düşünürsek, “neden acaba?” demekte haksız mıyım sizce? Nedenini bulalım ve gerekli tedbirleri ona göre alalım; ama nedeni olanın da hak ettiği cezayı verelim ki bir daha böylesi alçaklığa kimse tevessül edemesin!

***

Yangınlar yalnızca ağaçları yakmıyor, aynı zamanda kuşların yuvasını, böceklerin yaşam alanını, toprağın bereketini de yok ediyor. Yanan her orman, yılların emeğini, doğanın sabrını bir anda kül ediyor. Yeryüzünün dengesi bozuluyor, ekosistem yara alıyor. İnsan eliyle ya da ihmal yüzünden çıkan her kıvılcım, sadece bugünümüzü değil, geleceğimizi de karartıyor.

***

Üstelik yangınların ardından yeniden ağaç dikmek çözüm değil. Çünkü orman, yalnızca ağaçtan ibaret değildir; onun içinde bin bir çeşit canlı, toprak altında görünmeyen bir yaşam zinciri vardır. O zincir koptu mu, yeniden yerine koymak kolay olmuyor. Bu yüzden mesele sadece ağaç dikmek değil, asıl mesele o ormanların yanmamasını sağlamak.

***

İşte bu noktada toplum olarak da sorumluluk düşüyor bize. Piknikte söndürülmeyen bir mangal ateşi, yol kenarına atılan bir cam şişe, dikkatsizce atılan bir izmarit bile büyük felaketlere yol açabiliyor. Bu kadar basit bir ihmalin, binlerce dönüm ormanı kül edebileceğini artık herkesin bilmesi gerekiyor. Çünkü yangın çıktığında yalnızca itfaiye ya da orman teşkilatı değil, hepimiz yanıyoruz.

***

Şimdi belki de en çok ihtiyacımız olan şey, caydırıcı cezaların yanı sıra toplumsal bilinç. Eğer birileri kasıtlı olarak bu yangınlara sebep oluyorsa, hukuk en ağır şekilde üzerine gitmeli. Ama aynı zamanda çocuklarımızdan başlayarak herkese ormanın değerini, kıymetini, kırılganlığını anlatmalıyız.

Çünkü orman yalnızca oksijen kaynağımız değil, aynı zamanda kimliğimizin, kültürümüzün, geleceğimizin bir parçasıdır.