Sürekli yeni bir parti kuruluyor veya hazırlığı yapılıyor.

Oysa o parti kurma hazırlığında olanlar kendi görüşlerine uygun hangi parti varsa onun bünyesi altına girip orada siyaset yapsalar daha iyi olmaz mı?
Hem, ülkede bu kadar çok (Yüz yirmi) parti varken yeni bir parti ne kadar başarılı olur ki?
Şu anda ülke insanının büyük çoğunluğu AK Partiye dolayısıyla Erdoğan'a destek verirken neden yeni bir oluşum yapılmak isteniyor?
Veya bir CHP varken?
Niye ki?
Erdoğan gibi bir büyük lider ve ona güçlü bir destek veren MHP ve lideri büyük devlet adamı Devlet Bahçeli ve partisi varken sağdan veya soldan yeni bir partiye ihtiyaç var mı?
Sağdaki büyük boşluğu güçlü bir şekilde doldurarak...
Köhnemiş...
Ağır aksak giden...
Güçsüz...
Desteksiz...
Her "Höööt" dendiğinde hemen köşeye sıkışan...
Batının kul ve kuklaları olmuş...
Ajanların cirit attığı it tarlası misali bir ülke...
Teröristlerin asker, çocuk, insan öldürdüğü ölüm tarlası durumundan güçlü...
İradeli...
Bir bez parçası gibi kullanılmaktan lime lime olmuş bir devlet konumundan kurtulup, dik duran...
İstediğini yaptıran...
Dilediğini yapan...
Köhnemiş yapısından kurtulup iradeli bir devlet yapısına yeniden kavuşan bir devletin temellerini yeniden güçlendirerek ayağa kaldıran bir lider varken...
Enflasyon ile yerlerde sürünen, halkın çaresiz kaldığı...
Türk lirasının pul olduğu...
Ekonomisinin dibe vurduğu...
Anayasa kitapçıklarının devlet adamları tarafından birbirlerine fırlatıldığı...
Devlet adamı ciddiyetinin kalmadığı...
Devlet otoritesinin çürüdüğü...
Yok olduğu...
Askerin polisin terör örgütlerin baskınlarıyla biçare kaldığı...
Halkının çaresizlikten kime sahip çıkacağını bilemediği...
Bir sağa bir sola savrulduğu...
Siyasi olarak kime destek verip kime yanaşacağını...
Kimi lider olarak göreceğini bilemediği...
Siyasilerin bile işin içinden nasıl çıkılacağını kestiremediği...
Halkın, çile, kahır, yokluk, perişanlık içinde ve kime, nasıl, ne için güveneceğini bilemediği...
Hizmet beklenen, güven duyulan, istikrar istenen güçlü bir yönetimin özlemini duyduğu, devlet otoritesinin kendini gösterdiği ve hissettirdiği...
Hükümetin iradeli güçlü bir iktidar olmasını, ülkenin ve milletin refah seviyesini yükselteceği...
Gelir düzeyinin yüksekliği ile gelir adaletsizliğinin ortadan kaldırıldığı bir özlem içindeyken bu arada kimilerinin "Menderes gitsin de ne olursa olsun"
"Demirel gitsin de ne olursa olsun"
"Erbakan gitsin de ne olursa olsun"
"Alpaslan Türkeş olmasın da ne olursa olsun" diyenlerin iki de bir sokaklara çıkıp tava, tencere çalmaları...
Evlerin ışıklarını yakıp söndürmeleri...
Ellerine "Ordu göreve" yazılı pankartlar alarak nümayiş yapanları çok gördük, çok duyduk, çokizledik.
Sonunda ne oldu?
Recep Tayyip Erdoğan diye azimli, yılmaz, iradeli, güçlü ve dediğini yapan, ne yaptığını çok iyi bilen, ufku geniş, vizyon sahibi bir lider çıktı meydana.
Bu defa o malûm çevreler aynı teraneye başladılar:
"Erdoğan gitsin de ne olursa olsun"
Nereye gidecekmiş Erdoğan?
Bu milletin büyük çoğunluğu ne diyor biliyor musunuz?:
"Gidecekseniz siz gidin, bütün sınır kapıları size açık, hadi, güle güle"
İşte o "İstemezük" çüler ülkenin milli iradenin elinde değil sömürgecilerin elinde olmasından mutluluk duyan...
Millî benliği ve kimliğini modernizm adı altında batı medeniyetine kiraya verenler millî ve dinî değerlerden rahatsızlık duyanlar dünden bugüne adeta dedelerinden miras kalmışcasına hâlâ aynı zihniyette devam ediyorlar.
Oysa ne bu millet otuz yıl öncesinin milleti...
Ne bu devlet otuz yıl öncesinin devleti...
Ne bu ülke otuz yıl öncesinin ülkesi... Ne bu gençlik otuz yıl öncesinin gençliği...
Ne bu hükümet otuz yıl öncesinin hükümetleri.
Gelişime, zamana göre değişime kendini uyduramayanlar hâlâ o eski yobaz, gerici, örümcek kafalı kalmaya devam ediyorlar.
Ve o kafalar hâlâ aynı yerde patinaj yapıp lastik yakmaya devam ediyorlar.
Oysa, dünya her gün yeni bir sabaha yeni bir güne, yeni bir zamana güneş aydınlığıyla merhaba derken kimileri kafalarını gömdükleri kumdan bir türlü çıkarmak istemiyorlar.
Bırakın onlar oldukları yerde kalsınlar.
Biz işimize bakalım.
Bakın, dünya yarın bir başka güne güneşle birlikte doğacak.
Herkes kendini ona hazırlıyor.
Tıpkı senin, benim, bizim gibi.
Onlar gibi değil.
Dolayısıyla, yeni bir parti kurarak daha ne beklentisi içindeler?