Bir milleti ayakta tutan iki önemli unsur vardır.

Din ve dil birliği.

Dinimiz laiklik çerçevesinde yaşanıyor.

Dilimiz ise can çekişiyor.

Bursa'da, İstanbul'da ve özellikle büyük şehirlerde birşey dikkatimi çekiyor.

Çarşı dediğimiz merkezi yerlerin dışında kenar semtlerde dahi Türkçe tabelalar yarı yarıya azalmış.

Ben Türk oğlu Türküm.

Özüm Türk.

Atam Türk.

Örf ve adetlerim Türk.

Dilim Türkçe.

Kitaplarımız Türkçe yazılı.

Gel gelelim ki ürettiğimiz hemen herşeye İngilizce, Fransızca veya bilmem hangi dilden ise artık yabancı isimler konuyor.

Neden bu yapılıyor?

Devlet neden diline sahip çıkmıyor?

İç çamaşırlara, atalarımız dediği gibi "Gavurca" isimler konuyor.

Çoraplar Gavurca.

Ayakkabılar Gavurca.

Bisküvi türleri Gavurca.

Şekerleme çeşitleri Gavurca.

Çikolata türleri keza öyle.

Toplar öyle, oyuncaklar öyle.

Bisikletler öyle motor türleri öyle.

Hepsine Gavurca isimler konmuş, konuyor.

Oysa biz üretiyoruz.

Neden yabancı dilde isimler konuyor?

İthal ürün değiller ki "Hadi neyse" diyelim.

Ya mağaza isimleri?

Tuhaf tuhaf isimler.

Anlamları nedir bilinmez.

Hangi yabancı ismi veya kelimeyi araştırıp öğrenelim ki ?

Nemize lazım?

Sahibi bir yerden mi duymuş veya görmüş veya okumuş veya bir konuşmada hoşuna mı gitmiş, yoksa bir filmin oyuncusunun adını mı koymuş mağazasına?

Neden kalkmış bir garip ve tuhaf, anlamı bilinmez bir isim koymuş iş yerine?

İlle de Gavurca mı olmalı iş yeri isimleri?

Öyle bir baskı mı var?

Yada öyle garip, anlamsız ve yabancı isim konunca daha mı çok müşteri geliyor?

O yabancı isimler müşteri mi cezbediyor?

Dünyanın en köklü en zengin en kolay ve anlaşılır (Yazılışı ile okunuşu aynı olan) ana dili Türkçe olan ve nüfusu en çok olan bir dildir Türkçe.

Ancak maalesef bu güzel Türkçemiz can çekişiyor.

Adeta ölüyor.

Ve ne yazık ki özellikle televizyonların yaygınlaşmasından sonra Türkçemiz maalesef iyice komaya sokuldu.

Okunuşu ile yazılışı aynı olan büyük bir dildir Türkçe.

Ancak son zamanlarda yazı dili ile konuşma dili ayrışmaya başlamış durumda.

Ne yazık ki tv.sunucuları, haber spikerleri, reklamcılar Türkçeyi yazılışı ile değil konuşma dili ile sunuyorlar.

Örneğin; Yapacak değil Yapıcak.

Gelecek değil Gelicek.

Okuyacak değil Okuycak.

Görecek değil Görücek, diye okuyor, konuşuyorlar.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

İstanbul ağzı milli lisan olarak kabul edilmiş yüz yıl önce.

Buna rağmen o lisan da terk edilerek ve ne yazık ki çok az kitap okuyanlar bu hatayı yapıyorlar.

Hatta iddia ediyorum ki okul kitaplarından başka kitap okumamış kişiler, bay olsun bayan olsun, bunlar tv. yayınlarında özellikle alt yazılarda son derece büyük hatalar ile alt yazı geçiyorlar.

Dil ciddi bir varlıktır.

Yaşayan bir varlıktır.

Dil doğar, büyür, gelişir, değişir ve zamanla ölür.

Kullanılamaz hale gelir ve unutulur.

Türkçemiz de öyledir ama başka milletlerin dilini kopyalayarak, kullanarak, yaygın hale getirerek farklılıklar ile öne çıkmak istenirken farkına varmadan dilimizi katlediyoruz ama bunun farkında değiliz.

Maalesef dilimiz, Türkçemiz can çekişiyor.

Ve gene maalesef bunun önüne geçmek için hiçbir şey yapılmıyor.

Benim üniversite de hocalarım Mehmet Kaplan, F.Kadri Timurtaş, Kemal Eraslan, Abdulkadir Karahan, İnci Enginün, Zeynep Kerman, Birol Emil, Mehmet Çavuşoğlu, Saadettin Buluş, Muharrem Ergin Tarih bölümünde Afif Erzen, Mustafa Kafalı ve daha niceleri idi.

Bunlar Türk Dili ve tarihinin koruyucu, savunucusu sahalarında dev isimlerdi ve saygıdeğer (hepsi şimdi Merhum) bilim adamlarıydı.

Türkçenin savunucusu ve koruyucusu konumunda ola Türk Dil Kurumu diye bir kurum var.

Bilmem ki bu kurum ne yapıyor bu Türkçe olmayan tabelalar ve konuşmalar için?