Yoğun bir Antalya gündemiyle uğraşıp ona buna cevap vermekten yoruldum. İmam Gazali hazretleri “Cahillerle tartışmaya girmeyin. Ben hiç yenemedim” diyerek öğütte bulunmuştur. Ben de öyle yapacağım, uyacağım İmam Gazali’ye.
Bu bağlamda zaten bugün mübarek Cuma. En azından her şeyden uzak duracağım. Yaşam üzerine dilim döndüğünce bir iki konuyu anlatmaya çalışacağım. Belki faydası olur.
Sevgili dostlar; hayatta birçok işle meşgul oluruz. İnsanlarla alışverişimiz olur, ticaret yapar, kız alır veririz. Yani dünür oluruz. Vatan borcu öder asker ocağına gider asker oluruz. Evlenir karı veya koca oluruz. Çocuğumuz olunca, baba oluruz. Eeeh varsa ömür torunumuz olunca, dede oluruz.
Sanayiye gider çırak oluruz, usta oluruz. Arabanın direksiyonuna geçer şoför oluruz. Dairede amir oluruz, memur oluruz, işçi oluruz. Siyasete atılır, milletvekili oluruz. Bakan hatta Cumhurbaşkanı bile oluruz.

Yani uzatmayayım. Herkesin boyu posu, cürmü endamı, şekli şemali ne olursa olsun, toplum içinde bir makamı, yeri, değeri vardır! Değersiz insan yoktur.
Olsa olsa değerini bilmeyen veya kullanamayan tembel insan vardır. Yoksa her insan değerlidir. Atalarımız ne demiş; “AT ÖLÜR İZİ KALIR YİĞİT ÖLÜR ŞANI KALIR.”
Ama birçoğumuz hırsımız, kinimiz ve şahsi meselelerimiz için değerli insanları ve yapılan iyi işleri görmemezlikten geliriz. Geldiğimiz yerleri unuturuz.
Benim sizlere önerim, yaşadığınız hayatın, soluduğunuz havanın kıymetini iyi bilin. Yoksa iş işten geçmiş olur ama son pişmanlık fayda etmez. Binlerce gece bitiyor, “Akıl ölümün idrakine varsa insan kötü olamaz. Kötülük yapamaz yarın öleceğini bilse” diyorum.
Yapamaz birilerini kıramaz ya birkaç saat ömrü kalan biri. Yaşamı bu şekilde gören neden kırsın ki çevresindekileri? Neden yapsın ki kötülükleri?
Ama biz insan olarak nasıl bir yaratığız ki kötülük yapmakta üstümüze yok, etrafımızdakilerin kıymetini bilmek yerine onları alıp yerden yere vururuz. Hani kasap “Sevdiği koyunun derisini alır yerden yere vurur” derler ya. Onun gibi bir şey.
Aslında en iyisi GEÇMİŞİ UNUTMAKTIR. Unutmanın birtakım zararları olduğunu bir yana bırakıp yararları üzerinde durmak istiyorum.

Unutmak, insanoğluna verilmiş en büyük nimetlerden biridir. Unutmak, olmasaydı, hatırlamak olmazdı. Hatırlamanın varlığını unutmaya borçluyuz. Unutmadan hatırlama olmaz.
Unutma gibi bir özelliğimiz olmasaydı, sahip olduğumuz nimetlerin varlığını hatırlayamazdık. Unutma sayesinde insan olduğumuzun farkına varırız. Unutmayan, insan değildir. Çünkü insan unutur.
Unutmak olmasaydı, başkaları için kendimizi unutamazdık. Başkaları için kendimizi unutmak, insan olarak ulaşabileceğimiz en yüksek derecelerden biridir. Bu dereceye yükselebilenler, başarılarını unutmaya borçludurlar.
“Başkaları için kendinizi unutun; o zaman sizi de hatırlayacaklardır” der Dostoyevski. Çünkü insan için ölümsüz olmanın en kalıcı yolu budur. O halde unutulmak istemeyen insanlar, unutmak zorundadırlar.
Aslında SEVMEKTEN başka çaremiz yoktur. Yeter ki SEVMEYE GAYRET edelim. Fakat biz bunu bile beceremiyoruz çoğu zaman.
Sevmekten sevilmekten yoksun insan, hayatın tüm güzelliklerinden de yoksundur. Hem bu dünyada hem de ahirette mutlulukları yakalayamaz.
Bir şeyler elimizden kayıp gider. Çünkü bir kalpte sevgi yoksa, merhamet ve iyi niyet de yoktur. Zaten bunlar olmayınca sevilmeyi de beklemek pek doğru olmaz. Bir insan için de en büyük kayıp da bu olsa gerek.
Kimi insanlar vardır; hem SEVER, hem SEVİLİR. Ama bunu söylemek kendisi için de karşı taraf için de çok zordur. Sadece hal ve hareketlerle belli edilir sevgi. Ama esas olan kalptekini dile taşımaktır.
İşte o zaman hayatımızdan bazı kimseler yitip gidince arkalarından “KEŞKE” diyecek bir durumumuz olmaz.
Sevgi ilk önce fedakarlık gerektirir. Kendi zevkimizden rahatımızdan fedakarlık yaparak sevmek çok yücedir.
İşte hayat hep böyledir. Sevgiyle kalın, kötülük yapmayın, insanın kıymetini iyi bilin. Hayırlı cumalar.