Ülkeler ve kentlerde gelişim namına ne varsa toplumsal ilerlemenin bir sonucudur.

Toplumsal ilerleme içinse temel farz, sosyal eşitlenmedir.

Sosyal eşitlenmenin amentüsü ise eğitimde fırsat eşitliğinin tesis edilmesidir.

Bir ülkenin eğitim koşullarında fırsat eşitliği yoksa orada gelir adaletsizliği, refah sorunu, sınıfsal uçurumlar, geniş tabanlı ekonomik buhran, içtimai kopuşlara neden olan çatışmalar, ahlak sorunları ve gelişimi engelleyen problemler vardır.

Güzel ülkemizde baş gösteren birçok sorunsalın temelinde de hem erişim hem uygulama hem de neticeleri itibarıyla eğitimde yaşanan fırsat eşitsizliği yatmaktadır.

Düne kadar rejim kaynaklı bir dışlanma ile ülkemizde meslek liseleri, ‘imam hatiplerin önünü kesmek amacıyla uygulanan katsayı garabeti’ nedeniyle adeta iğdiş edildi.

Toplumu muhafazakâr-seküler diye kategorize eden bu uygulama, hem mesleki eğitimin kalitesini düşürdü hem de bir nesli verimsiz kıldı.

Teknik beceri ve algı gerektiren meslek liseleri, üniversite kazanma ihtimali düşük gençlerin adresi haline getirilerek eskinin sanayici yetiştiren meslek liseleri, işgücü dahi yetiştiremez duruma düşürüldü.

Liseler ve üniversiteler, gençleri oyalama duraklarına dönüştü.

Neyse ki zaman içerisinde meslek liselerinin önemi anlaşıldı. Siyasi istikrarın bir neticesi olarak sessiz devrim niteliğinde bir adımla katsayı ucubesi ortadan kaldırıldı ve meslek liselerinin önü açıldı.

Fakat bu kez de özellikle büyükşehirlerde başlayan ve neredeyse ülke sathına yayılan piyasalaşma illeti baş verdi.

‘Eğitimde kaliteyi’ devletin elinden alacak derecede ilerleyen özel okul yapıları, toplumu bu kez zengin-fakir diye kategorize etmeye başladı.

Parası olanın çocuğunu kolejlerde okuttuğu, parası olmayanın ise meslek lisesine mecbur kaldığı bir açmazdayız.

Bunu haksız bir yorum olarak görenler, bana yaşadığı kentte mesleki lise açan bir özel okul gösterebilir mi?

Bursa’dan bildireyim, 3,5 milyonluk kentte bir tane bile özel mesleki lise yok! Neden?

Çünkü zenginin çocuğu zekidir, çalışkandır ve bu sebeple işçi olamaz!

Öyle mi gerçekten? Tabi ki değil!

Platon, eğitimde eşitlenmeyi savunurken ‘dahi hangi katmandan çıkar bilinmez’ değerlendirmesinde bulunur.

Ama ne yazık ki biz öykünmeci ve mucize peşinde bir toplum olduğumuz için gerçekçilik ve akılcılıkla hareket ederek gelişmeyi bir neden sonuç ilişkisiyle ortaya koymaya yönelmiyoruz.

Toplumun başarı saydığı hikâyelere bakınız ki hep bir yoksunluk, çaresizlik ve imkânsızlık üzere kurulu… Oysa öyle olmak zorunda değil.

Toplumumuzun içindeki cevherleri arayıp bulup ortaya çıkarabilir, gelişimine yatırım yapıp sosyal faydaya dönüştürebiliriz.

Bu noktada gelin birlikte beylik bir laf edelim: İnsan kaynağına yatırım yapmayan ülkeler, her zaman teknolojiyi tüketen sınıfta kalır…

Peki, insan kaynağına yatırım nedir?

Eğitimin tüm süreçlerinde fırsat eşitliğini sağlamak, günlük ihtiyaçlara göre değil uzun vadeli bir plan dâhilinde her bir bireyi baskın gelişim yönüne göre desteklemek…

Genç nüfus bakımından en güçlü ülkelerin başında olmamıza rağmen elimizdeki bu eşsiz cevheri, verimli bir güce dönüştüremiyoruz.

Muhammed İkbal, İslam ahlak sistematiğini ferdiyetçi temele dayandırıyor. Ve ferdiyetçiliğin önüne çekilen her engeli, bu sisteme mugayir sayıyor.

Yani esasında biz, bireyi öncelemeyen eşitsiz ve toptancı eğitim yaklaşımımızla inancımızın ahlak disiplinleriyle de aykırı bir tutum içerisindeyiz.

Bu noktada kadroları verimsiz ve hantal kamu eğitim sistemi, derdimize çare olmuyorsa eğitimi ya komple kamu tekeline alıp yeniden kadrolardan başlamak kaydıyla ıslah etmek ya da tamamen piyasaya terk edip rekabetçiliği denetlemek gerek.

Tabi bu noktada özel eğitimi çocuk bakıcılığı ve genç çobanlığı pratiğinin dışına çıkarmak şart. Kamu eğitim kadrolarını da idealist bir çizgiye çekmek zaruridir.

Tüm bunların dışında iş elimizdeki insan cevherini işlemeye geldiğinde ise ana ihtiyacımız ortaya bir eğitim felsefesi koyabilmektir.

Kapsayıcı bir eğitim felsefesi, merkezden çevreye yayılabileceği gibi çevreden merkeze doğru da ilerleyebilir.

Yani Başkent’in eğitime bakışı kadar yerel idarelerin de kendi ölçeğinde bir eğitim adımı atması ve bunun genele yayılması mümkündür.

Bursa’da bunun bir örneğine rastlıyoruz. Büyükşehir Belediyesi, BURSKOOP adını verdiği sistemle üniversite ve meslek lisesi öğrencilerine bursa imkânı sağlıyor.

Dün, Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi (AKKM) Muradiye Salonu’nda Bursa İnsan Kaynakları ve İstihdam Buluşması (BİİB) tanıtım toplantısı düzenlendi.

Aklımda eğitim ve istihdama dair şekillenen düşünceleri yukarıda paylaştım. Toplantıdan sevindirici bir gelişmeyi de paylaşmak gerekirse Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, yeni dönemde BURSKOOP bursların kapsamını Fen Lisesi, Anadolu Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi ve İmam Hatip Lisesi’ni de içine alacak şekilde genişleteceklerini açıkladı.

Başarı kriterine göre verilecek bu desteğin sosyal eşitlenmeye hizmet edeceğine şüphe yok. Ancak insana yatırım ve eşitlenme açısından daha fazlasına ihtiyaç olduğunu da belirtmem gerek.

Ki kastım sadece maddi koşullarla değil düşünce yapısıyla da toplumsal farkındalığı artırarak eşitlenmeyi sağlamaktır.

Özellikle de sermaye sınıfının eğitimde eşitlenme adına bir uyanışa yönelmesi elzemdir.

Aslında Başkan Aktaş, sanayicinin çocukları işyerinde ise doğru yolda değilse kayıpta yorumu konuyu özetliyor…

İzninizle toplantının gündemini de aktarayım: Merinos AKKM’de 16-17 Şubat tarihlerinde BİİB gerçekleştirilecek.  Bursa Büyükşehir Belediyesi, Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO), Bursa Kent Konseyi (BKK) ve Bursa İstihdam ve Kariyer Ofisi (BİKO) tarafından düzenlenen BİİB, bu yıl da iş arayanlarla işverenlerini bir araya getirecek.

İş arayanlara duyurulur, 274 firma söz konusu tarihlerde sizi bekliyor.

Bu arada güncel verilere göre Bursa’da istihdam oranının yüzde 50, işsizlik oranının yüzde 8,5, işgücüne katılımın ise yüzde 54 seviyelerinde olduğunu hatırlatarak daha ‘çok çalışmalı ve daha çok üretmeliyiz’ diyorum.

Saygıyla…