Gözümüzün önünde 7 aylık süre zarfında olan bitene bir bakın.

34 bin 568 kişi öldürülüyor.

Bunların 13 bin 600’ü çocuk.

8 bin 700’ü kadın.

77 bin 765 kişi yaralı.

Bunun 11 bin 874’ü çocuk.

18 binden fazlası kadın.

8 bin kişiden hiçbir iz yok.

360 bin hasarlı.

99 bin 600’ü yerle bir durumda.

2 milyon kişi göçe zorlanıyor.

İnsanlık dramını duyurmak için çalışan 130 gazeteci hayatından oldu.

Ölenlerin 326’sı sağlık çalışanı.

46 arama kurtarma görevlisi enkaz başında katliamı yaşadı.

122 ambulansa saldırıldı, 59’u kullanılmaz hale getirildi.

150 sağlık merkezi ve hastane bombalandı. 30 hastane, 53 sağlık merkezi yok oldu.

258 okul bombaların hedefi oldu. 92’si tamamen hizmet dışı kaldı.

Saldırılarda 613 mescit kullanılmaz hale geldi. 253 mescit de hasar aldı.

Hayatta kalanlar bulaşıcı hastalıklarla da mücadele ediyor.

Elektrik yok!

İçme suyu bulan şanslı!

Bugün bu tabloya bakıp size adres tayin etmeme herhalde gerek yok.

Ortada zalimliğin çok ötesine geçmiş bir vahşet var.

Küresel ölçekte ise ‘İnsani’ olan ne varsa yitirdiğimiz sürece şahidiz.

7 Ekim’den bugüne giderek dozu artan İsrail, vahşiliği karşısında bugün çıkan seslerin hala cılız kaldığı ortada.

Gelişmiş ülkelerin üniversitelerindeki protestolar, bir umut ışı olsa da görüyoruz ki yetersiz.

Gazze’deki soykırım, kınama veya protesto ile durdurulacak noktanın çok ötesine geçti.

Açık abluka ve işgale dönüşen bu hukuk tanımazlık karşısında daha cesur olmak gerekir fakat maalesef ki ortada öyle bir irade yok.

Yani küresel anlamda egemen olan emperyalist ve Siyonist emellerin karşısında hem teori hem de pratik gücüyle durabilecek bir paradigma ne yazık ki yok.

İslam, teoride en iyi karşıtlığı ortaya koysa da pratikte zayıf.

Evrensel bir tutum birliği yakalamak veya bunun için çaba harcamak ise hayalcilikten öte nedir?

Biz, istediğimiz kadar bu bir insanlık dramı ve evrensel ilkelerin gözetilmesi gerekir desek de vahşetin temel gerçekliği, Müslüman olana nefretten ibarettir.

Bu, Batı’daki bir takım ‘vicdani’ gibi görünen eylem ve protestoların insafına bırakılabilecek bir konu değildir.

Zira onların da kendi ülkelerinde maruz kaldıkları baskıya bakarak bu planın boyutları kestirilebilir.

***

Dün sabah saatlerinde İHH İnsani Yardım Vakfı Bursa Şubesi’nin konuğu oldum.

Bursa Şube Başkanı Hüseyin Kaptan’ın ev sahipliğindeki programda İHH’nın Teşkilatlanmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Göksun dar vardı.

Bursa iş dünyasından tanıdığım Burhan Sayılgan da İHH Bursa’nın Yönetim Kurulu üyesi olarak oradaydı.

Bursa’daki 11 yılı aşkın gazetecilik mesaimde ilk defa İHH’yı ziyaret ettim.

6 Şubat depremlerinde önemli işler çıkaran ve kamuoyunda kendilerine yönelik negatif imajı pozitife çevirecek nitelikte çaba sarf eden İHH’nın içe kapalı tavrında bir değişim görmek sevindirdi.

Toplantıda hem Hüseyin Kaptan hem de Ahmet Göksun, İHH’nın çalışmaları hakkında bilgi verdi.

Suriye’deki iç savaştan dünyanın farklı bölgelerindeki mazlumlara uzatılan yardım eline kadar sayısız örnek konuşmalara yansıdı.

Elbette ana ve sıcak gündem Gazze idi.

Yazının girişinde Gazze’ye dair sizlerle paylaştığım istatistiki verilerin referansı, İHH.

İHH’nın yıllara sair birikimiyle küresel ölçekte sayısız iş yaptığı ortada. Haliyle bu gerçeklik, bir övgü konusu değil.

Bu bölümde İHH’nın yaptıklarından çok çalışma prensibini veya bir başka deyişle anlayışını resmeden ifadeleri irdelemek istiyorum.

Örneğin Hüseyin Kaptan, İHH’yı anlatırken şöyle dedi: Siyasi veya cemaat yapısı değil. Tamamen kendi kararlarını alan bir yapı.

Türkiye’de sivil toplumun bağımsız bir yapıda olmasının zorluklarını bilen biri olarak şayet denildiği gibi ise tebrik etmek gerektiğini ifade etmeliyim.

Yine Ahmet Göksun’un da şu sözleri akıllarda yer etti: Mazlum coğrafyası, hep ümmet coğrafyası… İHH, mazlumun yanında zalimin karşısında… İHH yalnızca bir koli derneği değil aynı zamanda krizin nedenini çözmek için de çalışan, arabulucu olan bir yapıdır… Eğer Filistin’de zalim Müslüman, mazlum Yahudi olsaydı İHH yine mazlumun yanında olurdu…

Göksun bu ifadelerini dünyanın farklı ülkelerindeki çalışmalarıyla örnekledi.

Toplantıda aklımda Filistin’de ara bulunabilecek bir nokta çoktan aşıldı düşüncesi vardı…Ama gördüm ki İHH, bu meseleye evrensel bir kimlik kazandırma kanaatinde ve tüm insanlığın çözüm için etkin olması gerektiğini savunmakta… İşin açığı ben bunu pek mümkün görmüyorum olsam da çabayı dikkate değer buluyorum.

Hamas’ın BM nezdinde bir terör örgütü olarak görülmediğini söyleyen Göksun, mazlumlara yardım ulaştırmak adına tüm bölgelerde olduğu gibi Gazze’de de tüm aktörlerle temas kurduklarını belirterek Hamas ile de görüştüklerini ifade etti.

Kamuoyunda uzun süre istismar edilen İsrail ile ticaret konusunda yorumlama yapan Göksun, Türkiye’nin aldığı kararı ciddi bir adım olarak nitelendirerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ‘Güney Afrika’nın açtığı davaya müdahil olacağız’ sözlerini hatırlatarak “Bunlar önemli ve bizim açımızdan güzel adımlar” dedi.

İHH, Gazze için 42 ülkenin katılımıyla ‘Özgürlük Filosu’ kuruyor.

Bu kapsamda bir yardım gemisi de Bursa’dan kaldırılması planlar içinde yer alıyor.

Bursa’nın bugüne kadar hayırseverliği her zaman gösterdiğini belirterek teşekkürlerini ileten İHH temsilcileri, bu filoda bir de Bursa yardım gemisi bulunması için yardımseverlere çağrı yaptı.

Bursa’da o geminin dolacağına şüphe yok…

Saygıyla…