YUH SESİNİN SOSYOLOJİSİ

Abone Ol

Bir ses bu kadar çok şeyi anlatabilir mi? Sanatçının özgürlüğüyle seyircinin öfkesi arasında sıkışmış bir “yuh” sesi… Kimin sesi bu? Tepkili halkın mı, kırgın sanatçının mı, yoksa alkışa dönüşememiş egoların mı?

Tamer Karadağlı’yı sevmeyebilirsin. Ama “liyakat yok” demek kolay kaçıyor. Adam yıllarca Türk televizyonunda jesti, mimiği, doğal erkek oyunculuğu kavramını inşa etti. Ondan önce herkes ya “paşazade gibi” konuşuyordu ya da “tiyatrodan yeni inmiş” gibiydi. O ekrana gerçek adam mimikleri getirdi ve herkes onu taklit etti.

***

Sorun şu: birini sevmiyorsak yaptığı her şeyi çöp sayıyoruz, birini alkışlıyorsak eleştirilmeyi hak etmiyor sanıyoruz. Oysa sanat da siyaset de aynı şeyden beslenir: insan egosu. Yuhlayanlar da alkışlayanlar da aynı şeyi yapıyor; gücü eline geçirdiğinde ötekine ders verme sevdası. Bugün Tamer’e yuh diyenlerin yarısı, aynı koltuğa otursaydı yarın bir başkasına “sahneyi terk et” derdi.

Belki mesele liyakat değil. Kimin elinde megafon varsa, sesi onun haklı çıkıyor. Afife Ödülleri’ni izlerken düşündüm: bir yuh sesi, bir toplumun kültürel haritasını açığa çıkarıyor. Tamer Karadağlı’ya yönelen tepkiler sadece bir sanatçıya kızgınlık değil; sanat, siyaset, ideoloji ve kişisel egoların kesiştiği bir tablo.

***

Bizde tuhaf bir şey oluyor: sanat ile siyaseti karıştırmak alışkanlık hâline gelmiş. Kendimizden olmayanı hemen ötekileştiriyoruz, ama aynı davranışı “bizden biri” yapınca görmezden geliyoruz. Muhalif bir sanatçı yasaklı madde kullandığında aynı cenah hemen iftira ile damgalıyor. Oysa aynı eylem iktidara yakınsa, yetenekli bir tiyatrocu da olsa tepki sadece “yuhlama” ile ifade ediliyor. Bu çifte standart, sosyal normların ve ideolojik önyargıların dramatik göstergesi.

***

Birileri eline sazı alıyor: “Ötekiler kötü diyor, ötekiler kim?” “Ötekiler kim diyorsun? Bizden olmayanlar.” Böylece yetenek, sanat ve soytarılık birbirine karışıyor; siyasi kimlik sanatın nesnelliğini gölgeliyor. Medya ve yorumlarda tablo aynı: aynı cenahtan olanlar koruma altında, muhalifler iftira ile damgalanıyor. Güç ilişkileri normatif algıyı şekillendiriyor.

***

Rivayete göre Tamer Karadağlı’nın geçmişte yeteneksiz bulunup öğretim kadrosuna alınmaması ve ardından yaşanan gerginlik, kişisel değil; sistemik bir döngünün göstergesi. Güç el değiştiriyor ama tavır aynı kalıyor: “Ben dışlanmıştım, şimdi sıra sizde.” Bu döngü kırılmadıkça liyakat tartışmaları hep eksik kalacak. Çünkü mesele kimin daha yetenekli olduğu değil; kimin “bizden” sayıldığı.

Sonuç olarak, Karadağlı meselesi bir kişiden ibaret değil. Bu toplumda alkış da yuhlama da aynı yerden çıkıyor: Benim gibi düşünmüyorsan sahneden in.

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }