YA DİLİ DEĞİŞTİRMELİ YA DA YÖNTEMİ!

Küresel ticarette dil soft/yumuşak olsa da fiil her zaman hard/sert hatta vahşi!

Abone Ol

Son dönemde ABD Başkanı Donald Trump’ın dışa vurduğu hem üslupta hem de eylemde emperyalist uyanışı bir kenara koyacak olursak genel manzara, dilde uyumlu fiilde ise dayatmacı tavırdır.

Türkiye’nin ticari geleneği ise kapitalizmin postkolonyal pratiklerine reddiye sayılabilecek nitelikte ve meydan okuyacak ölçüde ‘insani değerler’ taşıyor. Elbette bu, köklü olduğu kadar erdemli de bir tutumdur. Fakat bunun handikapları da vardır!

Sömürgeci olmayan ve kazan kazan modeline yakın duran bu gelenek, sempatik görünüp daha uzun vadeli kazanımlar projeksiyonu sunsa da global ekonomide vahşilerinkısa sürede kat ettiği yol düşünüldüğünde neticeye ulaşmak açısından ağır kalıyor.

Küresel ve bölgesel ticarette ‘hak ettiğimizi alıyoruz’ demek çok güç! Bölgeden küresele bir ticari yayılmacılık sıçraması yapmamız gerekiyor. Peki, nasıl?

Bu sıçrama, yalnızca bilimde, fende, teknolojide ilerlemekle de sınırlı değil dilde ve yöntemde de daha rasyonel ve realist bir üslup ve usul çerçevesi kurmaktan geçiyor.

Ticaret diplomasisi bağlamında ilgili aktörlerin kullandığı ‘kardeşlik’, ‘dostluk’ ve benzeri jargonunun ötesine geçmeli, küresel piyasa gerçekliğine uyumlu söylemleri, eylemsel tutarlıkla ortaya koymalıyız.

Neden sonuç ilişkisi bağlamında politika ve dış ticaret arasındaki konumlanma değiştirilmeli, siyaset yapıcılar topyekûn koşulsuz oydaşma ve hedef birliği tesis ederek dış ticaret odaklı politika üretimi gerçekleştirmeli.

Yük, bireysel dostluklara sığmayacak kadar ağırdır.İktidarı ve muhalefetiyle ülkenin dış ticareti noktasında tavizsiz bir müşterek savunma hattı kurulmalıdır.

Bu farkındalığın emarelerini sınırlı da olsa görüyoruz ancak artık ‘birbirinin paçalarına yapışmış siyaset tarzı’ yerine milli yükselme potasında nefreti, düşmanlığı, hasımlığı eriten dışa dönük bir hedef birliğini inşa etmeliyiz.

***

Açık konuşacağım! Bursa’da en beğendiğim sivil yapılardan biri Balkan Rumeli Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (BALKANTÜRKSİAD).

Bu dernekle ekonomik, politik veya soy temelli bir rabıtam yok. Dışarıdan üçüncü bir göz olarak çalışmalarında samimi buluyorum sadece o kadar.

BALKANTÜRKSİAD, ‘Balkan Ülkeleri Ekonomik İş Birliği Forumu’nun 3’üncüsü dün Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO)iş birliğiyle gerçekleştirdi.

Bursa Vali’miz Erol Ayyıldız’ın himayesinde,BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’ınev sahipliğinde gerçekleşen programa üst düzey katılım yüksekti.

AK Partili Bursa Milletvekilleri; TBMM Kosova Dostluk Grubu Başkanı Emine Yavuz Gözgeç, TBMM Bosna-Hersek Dostluk Grubu Başkanı Refik Özen ve TBMM Kuzey Makedonya Dostluk Grubu Başkanı Ahmet Kılıç oradaydı.

CHP’li Milletvekili Hasan Öztürk ile İYİ Partili Milletvekili Selçuk Türkoğlu da protokoldeki yerini almıştı.

Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i vekili Mehmet Aydın Saldız temsil etti.

Yabancı delegasyon açısından da foruma katılım dikkat çekti:

Arnavutluk Cumhuriyeti Büyükelçisi Blerta Kadzadej, Bosna-Hersek Büyükelçisi Mirsada Colakovic,Kosova Büyükelçisi Agon Vrenezi, Kuzey Makedonya Büyükelçisi Jovan Manasijevski, Arnavutluk Ankara Konsolosu Nertila Doka, Hırvatistan Elçisi Mario Zadro ve Slovenya Elçisi Mojca Hrovatic, Bulgaristan Ticari Ataşesi Lyubomir Lyubenovforuma konuk oldu.

Ayrıca Bosna-Hersek Bursa Fahri Konsolosu Muzaffer Çilek, Kuzey Makedonya Bursa Fahri Konsolosu Halil Bedzeti, Kosova Bursa Fahri Konsolosu Fahrettin Gülener ve Litvanya Fahri Başkonsolosu Berat Tunakan salondaydı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’mız ile başlayan programın açılış konuşmasını BALKANTÜRKSİAD Yönetim Kurulu Başkanı İskender İskenderoğlu yaptı.

Yalnızca ekonomik değil kültürel iş birliğine de vurgu yapan İskenderoğlu’nun şu sözünü tartışma açmak gerektiğini düşünüyorum:

“…Ekonomik iş birliklerimiz, ortak projelerimiz ve teknoloji, eğitim, enerji gibi alanlardaki stratejik ortaklıklarımız, bölgedeki genç nesiller için de umut dolu bir gelecek inşa etmemizin anahtarıdır…”

Tartışmak istediğimsözün haklılığı değil gerçekliğidir. Balkan ülkelerindeki birçok genç gibi Bursa’mızda da birçok genç özellikle de çifte pasaport bulunanlar ülkelerini terk edip AB’nin gelişmiş ekonomilerine akın ediyor.

En yakın Bulgaristan’da müşahede edebildiğimiz bu nüfus kaybının bölgenin diğer ülkeleri gibi Türkiye’de de azımsanmayacak bir boyuta ulaştığını düşünürsek ‘umut dolu bir gelecek’ nasıl inşa edilebilir.

***

Öte yandan girişte bahsettiğim siyasi müştereklik bağlamında farklı partilerin milletvekillerinin kürsüde gerçekleştirdiği ortak hedefe hizmet eden konuşmaları da değerli ama yavan buldum.

Her ne kadar ‘hamasi’ olmadığına biz yürekten inansak da söz konusu ticaret olduğunda yeni söylemlere ve birlikte hareketi telkin eden mesajlara ihtiyaç olduğu aşikâr!

Tabi önce bu ihtiyacın görülüp kabul edilmesi gerekiyor ki ardından bir milli strateji çerçevesinde usul ve üslup çerçevesi çizilebilsin…

Aslında stratejik aklı ve çözüm keşfini çok uzaklarda aramaya gerek yok.

Belki bir iş dünyası temsilcisi olmasından belki de ulusalı tanıma küreseli ise okuma ve tahlil becerisindendir bilinmez ama ‘global ticari gerçeklik’ konseptine en uygun çağrıları BTSO Başkanı Burkay yaptı.

Burkay’ın özellikle bölgesel iş birliği mesajı bağlamında kürese arenadan verdiği örnekler dikkate değerdi:

Hepimizin bildiği gibi küresel ekonomi son yıllarda ciddi sınavlardan geçiyor.

Pandemi, tedarik zincirlerini altüst etti.

Ardından enerji krizleri, jeopolitik gerginlikler ve özellikle içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanan savaşlar, küresel ticaretin önüne kalın duvarlar ördü.

Bu süreçte en güvenli yol, en yakın dostlarla yürünen yol oldu.

Yakın coğrafyadan, güvenilir ortaklardan tedarik sağlamak artık ekonomilerin geleceğini belirleyen en stratejik unsur haline geldi.

Bunun doğal sonucu olarak da dünya genelinde mevcut bölgesel işbirlikleri daha da güçlenirken, yakın ve komşu ülkeler arasında yeni ittifaklar doğmaya başladı.Avrupa Birliği bu noktada en güçlü örneklerden biridir.

Ortak pazar sayesinde bugün yaklaşık 15 trilyon avroluk bir ekonomik büyüklük oluşmuş durumda.

AB ülkelerinin dış ticaretinin yarısından fazlası yine kendi bölgesi içinde gerçekleşiyor.

Kuzey Amerika’da ABD, Kanada ve Meksika’nın 1994’te kurduğu NAFTA, bugün USMCA adıyla devam ediyor.

Bu işbirliği sayesinde üç ülke arasındaki ticaret, son otuz yılda 6 kattan fazla artarak 1,5–2 trilyon dolar seviyesine yükseldi.

Asya-Pasifik’te kurulan RCEP ise 15 ülkeyi kapsayan dev bir işbirliği platformu.

Dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olarak kabul edilen bu pakt, küresel ekonominin yaklaşık yüzde 30’unu ve dünya ticaretinin önemli bir bölümünü temsil ediyor.

Ortak ticaret kuralları ve pazar entegrasyonu sayesinde üye ülkeler arasındaki ticari bağları her geçen gün daha da güçlendiriyor.

Tüm bu örneklerin ardından şunu çok ne bir şekilde ifade etmek mümkün;

Birlikte büyüyenler, ayrı yürüyenlerden her zaman daha güçlüdür.

***

Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Kosova, Makedonya, Moldova, Romanya, Sırbistan, Slovenya ve Yunanistan’dan teşekkül Balkan ülkelerine kentimizden gerçekleşen ihracat 1,7 milyar dolar seviyesinde…

Bu yıl 2 milyar dolara daha yakın bir seviyeye ulaşması beklenen bu ülkelere ihracatımız, ağustos sonu itibarıyla 1,3 milyar doların üzerinde bulunuyor.

Fakat bu yeterli midir? Balkanlarla olan tarihi ve kültürel bağlarımızın yankısı bu kadar mı olmalıdır?

‘Mevcut durum bizim için nihai hedef değil, yeni bir yolculuğun başlangıcı’ olarak görülmeli ve gereken birlik ve bütünlük önce içerde müşterek hedef odaklı sağlanmalıdır.

Türkiye’nin gündelik kısır tartışmalardan sıyrılıp politikada ve silah sanayinde tesis ettiği bölgesel güç rolünü ticarette de fiili gerçekliğe kavuşturması gerekiyor bunun yolu da ülkenin menfaatinde birleşmekten geçiyor…

Bursalılara saygıyla…

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }