Antalya’da son dönemlerde herkes her şeye muhalif. İyiye de kötüye de. Sanki bir tek doğru onlarınki. Bundan yola çıkarak sizlere bir hikâye anlatıp konunun özüne kendi üslubumla değineceğim.
Belki bazı dostlar bana kızacak ama doğruyu söylemek bizim işimiz. Bakalım anlatacaklarımdan kim ne anlayacak, hangi dersi çıkaracak…
Uzun yıllar önce, hoşgörüsüzlüğü ile nam salmış bir ağa varmış. İnsanlar iyi davranışlarının altında bile bir şey ararlarmış. Haksız çıktıkları da hiç görülmemiş ha.
O yıl öylesine korkunç bir kış olmuş ki; anlatılması değil, yaşanması lazımmış gerçekten. İnsanlar açlıktan ölme raddelerine gelmişler.
Ağanın kahyası; “Ağam demiş, ‘bu kış başka kışlara benzemiyor. İnsanlar kırıldı kırılacak, merhamet eyle’...”
Ağa; “Aç ambarı demiş. Her haneye adam başı, BİRER ŞİNİK UN dağıt. Ağalarını İNSAFSIZ, MERHAMETSİZ bellemesinler...”
Kâhya, açlıktan kırılmak üzere olan insanları çağırmış, ambarın kapılarını ardına kadar açarak, herkese birer şinik un dağıtmaya başlamış.
İnsanlar sırtlarında birer şinik (Halk dilinde tahıl ölçü aleti) un evlerine doğru yürürken, yine de emin değillermiş bir şeylerden. Birisi; “Yok arkadaş. Bu ağa bize bu iyiliği durup dururken yapmaz. Var bunda bir BİT YENİĞİ” demiş.
Bir diğeri; “Haklısın kardeş. ŞİNİĞİNDE EĞRİLİK VAR bu ağanın. Allah bilir bir şinik diye yarım şinik un verdirmiştir! Zaten omzum hiç ağrımadı. Hadi bir kantar bulalım da tartalım şu unları” demiş.
Onlar böyle düşünürler de diğerleri düşünmez mi? İstisnasız herkes, aynı fikirde olunca varmışlar kantarın başına sıraya girmişler. Sırtlarındaki birer şinik unu tartmaya başlamışlar.
Bir de ne görsünler? Her birinin unu BİR ŞİNİKTEN FAZLA. “Olmaz, olamaz” demişler, Hatta, “Şinik fazlasıyla doğru ancak yine de, bir eğrilik var bu işte” diye tutturmuşlar.
İçlerinden birisi ise; “Bu yiğitlik Ağadan değil, Kahyadan” diye mırıldanmış. Bir diğeri atılmış; “Kahya mı? O adam Ağanın izni olmadan, bir avuç fazlasını koyamaz. Bir de şöyle düşünün, Ağanın kalbini Allah yumuşatmış olamaz mı?” demiş.
Birkaç kişi dışında, kimse adamı desteklememiş, herkes bu iyiliğin burunlarından fitil fitil nasıl geleceğini beklemiş durmuş. Hiçbir şey olmayınca, vardır bunda da bir eğrilik, kim bilir nereden ne çıkacak diye başlamışlar bekleşmeye.
“Her kıssadan bir hisse çıkarmak gerekir” demiş atalarımız. İnsanların KALBİNİ YUMUŞATACAK olanın YARATICI olduğunu biliriz, bilmesine de İNANMAK HEP ZOR gelir cümlemize.
“BİZ HER ŞEYE KARŞIYIZ” diyerek öğünmeye de bayılırız. Yanlış hareketler içerisinde olanların, gün gelip bu yanlışlarından döneceğini hesap edemeyiz.
“Dün şunu söylüyordu, dün şöyle davranıyordu. Bugün ne oldu da değişti?” deyiveririz. Hatta “Başına taş mı düştü, saksı mı düştü? Hangi dağda kurt öldü? Rüyasında rahmetli babasını mı, gördü?” der, hayret ve şaşkınlığımızı saklayamayız.
Öyle ya da böyle muhalefet etmeye de bayıldığımızı artık saklamayalım. Hiçbir şeyden MEMNUN OLMAYANLAR, mutlulukları dahi KISKANANLAR, muhalefet etmekten, DOĞRUYU ve GÜZELİ görmeyi reddedenler, yapılan hemen her şeyde bir EĞRİLİK arayacaklardır.
HUZURSUZLUKLARI ile etrafa HUZURSUZLUK yayan nice İNSANLAR tanıdık. Huzursuzluklardan huzur bulacaklarını zannederek ÖMÜRLERİNİ HEBA ettiklerini hiçbir zaman anlayamadılar.
Hiçbir şeyi beğenmediler, eleştiri oklarını savurmaktan çekinmediler, kendilerini eleştirenleri dışladılar. Tabiri caizse HER ŞİNİKTE BİR EĞRİLİK aradılar. Kendi ŞİNİKLERİNDEKİ EĞRİLİĞİ görmediler.
Görmek istemediler. Şiniğinde eğrilik olanın, foyasının ortaya çıkacağını bile bile üstelik.
Sanırım herkes ne demek istediğimi anlamıştır.
Umarım ŞİNİĞİNİZDE EĞRİLİK OLMAZ ve SAPLA SAMANI karıştırmazsınız.