2025-2026 eğitim-öğretim yılı dün resmen başladı. Çocuklarımız tatilin rehavetini geride bırakıp sıralara oturdu, defterlerini açtı, yeni bilgilerin peşine düştü. Eğitim, hayatın en önemli yolculuklarından biri. Ancak bu yolculuk sadece öğrenciler için değil, aileler için de ciddi fedakarlıklar gerektiriyor.
***
Her yıl olduğu gibi bu yıl da en çok konuşulan konulardan biri, eğitim maliyetleri oldu. Servis ücretinden kırtasiye masraflarına, üniformadan yemek ücretlerine kadar her kalem aile bütçesinde ayrı bir yük oluşturuyor. Eğitim kuşkusuz temel bir hak. Ama bu hakkın sağlıklı bir şekilde kullanılabilmesi, devletin sunduğu imkânların yeterliliğiyle doğrudan bağlantılı.
***
Milli Eğitim Bakanı her fırsatta “Okullarda kayıt parası veya zorunlu bağış yoktur” diye açıklama yapıyor. Fakat sahada tablo farklı. Velilerden çeşitli adlar altında halen para talep ediliyor. “Katkı payı”, “temizlik ücreti”, “fotokopi masrafı” gibi isimlerle istenen bu paralar, aileleri gönülsüz ama mecbur bırakıyor. Çocuğunu öğretmenle karşı karşıya getirmek istemeyen, “Acaba eksik mi kalır” kaygısı taşıyan veliler çoğu kez sesini çıkaramıyor.
***
Bu çelişki, eğitim sistemimizin en can sıkıcı yanlarından biri. Devletin açıkladığıyla sahada uygulanan arasında koca bir uçurum var. Okul yönetimleri, ödeneklerin yetersizliğini gerekçe gösteriyor. Bakanlık ise “velilerden para istenemez” diyor. Olan, yine dar gelirli ailelere oluyor.
***
Eğitimde fırsat eşitliği yalnızca kitaplarda yazan bir kavram olmamalı. Gerçek anlamda eşitlik, çocuğun kaleminden sınıfının temizliğine kadar tüm ihtiyaçlarının devlet eliyle karşılanmasıyla mümkündür. Öğrencilerimiz okulda yalnızca dersleriyle ilgilenebilmeli, ailelerimiz ise ay sonunu nasıl getireceğini düşünmek zorunda kalmamalı.
***
Bugün, eğitimin bir ülkenin en büyük yatırımı olduğunu yüksek sesle hatırlatmanın tam zamanı. Çünkü çocuklarımızın geleceği, günü kurtaran çözümlere değil, köklü adımlara muhtaç.