Antalya’ya dışarıdan bakan biri, bu şehri tam anlamıyla bir “futbol kenti” sanabilir. Süper Lig’de Antalyaspor ve Alanyaspor, 1. Lig’de Serikspor sahaya çıkıyor. Neredeyse her hafta farklı statlarda binlerce seyirci kırmızı-beyaz ya da turuncu-yeşil formalarla takımlarını destekliyor. Ama işin aslına indiğimizde, Antalya’nın güçlü bir futbol kültürü olmadığını kabul etmek gerekiyor.
***
Antalyaspor’un zaman zaman Avrupa kupaları hedefleyen çıkışları, Alanyaspor’un ligin önemli takımlarından biri haline gelişi ya da Serikspor’un mücadelesi… Bunların hiçbiri şehirde futbolun bir kültür haline gelmesine yetmedi. Tribünler halen istenilen düzeyde dolmuyor, futbol sohbetleri kentin ana gündemi olmuyor. Futbol, Antalya’da günlük yaşamın bir parçası değil; daha çok bir etkinlik, gelip geçen bir heves gibi duruyor.
***
Buna karşın Antalya, futbola sahnesini sonuna kadar açıyor. Kamp dönemlerinde hem yerli hem de yabancı kulüpler için adeta vazgeçilmez bir merkez. Avrupa’nın sert soğuklarında hazırlık yapamayan kulüpler, Akdeniz’in ılıman ikliminde, Belek ve çevresindeki modern tesislerde güç depoluyor. Antalya bu yönüyle “futbol turizminin” en önemli adreslerinden biri haline geldi. Yani sahalarda oynanan futbol, şehrin kendi takımlarından çok, dışarıdan gelen misafirleri için sergileniyor.
***
Üstelik mesele yalnızca futbolla da sınırlı değil. Antalya, golften tenise, atletizmden su sporlarına kadar birçok branşta dünyanın ilgisini üzerine çekiyor. Özellikle golf turizmi, Belek bölgesinde başlı başına bir endüstri. Uluslararası turnuvalar, dünyanın dört bir yanından gelen sporcular ve meraklılar şehri dolduruyor. Antalya belki bir futbol kültürüne sahip değil ama spor turizmi kültürünü çoktan inşa etmiş durumda.
***
Kısacası Antalya, sahalarıyla, tesisleriyle, iklimiyle sporun başkenti olabilir; ama futbola gönül veren, hayatını tribünlerde ve sokaklarda yaşayan bir şehre dönüşmesi halen uzak bir ihtimal. Belki de Antalya’nın kaderi bu: Futbolun oynandığı ama futbolun yaşanmadığı bir şehir olmak.