DIŞ TİCARET AÇIĞI İÇİN YATIRIM TEMELLİ ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Türkiye’nin dış ticaret defteri artık daha dikkatle okunmalı. Çünkü yıllardır sırtımızda taşıdığımız en büyük yük hala ithalat.

Abone Ol

Üretiyoruz, ihracat da yapıyoruz ama aldığımız mallar hala sattıklarımızdan fazla. 2024 rakamları, tabloyu net gösteriyor: Türkiye’nin toplam ithalatı 344 milyar dolar, ihracatı ise 261 milyar dolar civarında. Yani yıl sonunda dış ticaret açığımız yaklaşık 83 milyar dolar.

Bu büyük fatura içinde en kalın satırlar yine aynı: enerji, makine, otomotiv, elektronik, demir–çelik, plastik, değerli metaller ve kağıt-selüloz. Bu sekiz kalem, toplam ithalatın neredeyse üçte ikisini oluşturuyor.

Enerji 65,6 milyar dolar, makine 39,5 milyar dolar, otomotiv 31,6 milyar dolar, elektronik 27,2 milyar dolar, değerli metaller 24,8 milyar dolar, demir–çelik 23,6 milyar dolar, plastik 15,6 milyar dolar ve kağıt–selüloz 4 milyar dolar.

Kısacası Türkiye’nin ithalat sepetinin % 70’inden fazlası bu alanlardan geliyor.

Şimdi esas soruya gelelim: Bu faturayı nasıl düşürebiliriz?

Bazı kalemler var ki, doğru yatırımlarla birkaç yıl içinde büyük fark yaratabiliriz. Hızlı sonuç alınabilecek ilk sektör demir–çelik.

Türkiye zaten üretici bir ülke. Sorun, ithal edilen kaliteli çelik türleri ve yüksek enerji maliyetleri. Hurda geri dönüşümünü artırıp, elektrik ark ocaklarını modernleştirip, enerji verimliliğini artırarak sadece iki yılda 9–10 milyar dolarlık ithalatı kesmek mümkün.

Hem de büyük tesisler kurmadan. Yani düşük maliyetle hem iş hem döviz kazanarak.

İkinci sırada plastik ve petrokimya geliyor. Türkiye, plastik üretiminde Avrupa’nın en büyüklerinden biri ama hammaddeyi ithal ediyor.

Aliağa ve Ceyhan hattında kurulacak yeni petrokimya tesisleri bu tabloyu değiştirebilir. Eğer polimer, PTA ve PET üretiminde kapasite artışı yapılırsa 15,6 milyar dolarlık ithalatın 5 milyar doları 2–3 yıl içinde Türkiye’de kalır. Bu sadece plastik sektörü için değil, otomotivden beyaz eşyaya kadar onlarca sektöre rahat nefes aldırır.

Üçüncü sırada otomotiv ve yedek parça ithalatı var. Türkiye yıllardır montaj üssüydü, şimdi kendi markalarını üretmeye başladı. Ancak elektrikli araç çağında en büyük açık batarya ve elektronik parçalarda. TOGG, Aspilsan vs. gibi yatırımlar devreye giriyor.

Eğer bu yatırımlar planlandığı gibi yürürse 3 yıl içinde 6 milyar dolarlık ithalat azalabilir. Üstelik bu sektör sadece döviz değil, teknoloji kazandırır. Çünkü her batarya fabrikası aynı zamanda yeni nesil mühendislik üretir.

Dördüncü sırada kağıt ve selüloz var. Türkiye’nin orman gücü yüksek ama hala kâğıt hamurunu dışarıdan alıyoruz. Oysa bu alanda 3–4 yılda devrim yapmak mümkün.

İki büyük entegre tesis ve güçlü geri dönüşüm hatlarıyla 4 milyar dolarlık ithalatın 2,5 milyar doları yerli üretimle karşılanabilir. Bu hem çevreye hem ekonomiye kazanç sağlar. Kağıt ithalatı azaldığında eğitimden ambalaja kadar her şeyin fiyatı düşer.

Beşinci sırada makine sanayisi var. Türkiye, montajda ve bakımda iyi ama hala motor, kompresör, takım tezgahı ve robotik sistemlerde dışa bağımlı. Bu alanda kümelenmiş üretim bölgeleri kurulup Ar-Ge destekleri verilirse beş yılda 8 milyar dolarlık ithalat azaltılabilir.

Elektronik sanayi de buna paralel büyüyebilir. Özellikle test-paketleme tesisleriyle, yani ithal edilen çipleri yerli sistemlerde kullanarak, yılda 2–3 milyar dolar daha içeride tutulabilir.

En zor alan ise enerji. Çünkü doğalgaz ve petrol ithalatı kısa sürede bitmez.

Ancak güneş, rüzgar, enerji depolama ve verimlilik yatırımlarıyla 10 yıl içinde 8–10 milyar dolarlık enerji ithalatı kesilebilir.

Enerji bağımsızlığı sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir meseledir. Bu yüzden bugünden atılan her adım, geleceğin güvenlik sigortasıdır.

Bu plan bir masal değil, teknik olarak mümkün bir dönüşüm senaryosudur. Beş yıl boyunca toplam 60 milyar dolarlık yatırım yapılırsa, beşinci yılın sonunda her yıl 31–38 milyar dolar daha az ithalat yapılır hale gelebiliriz.

Bu da 344 milyar dolarlık 2024 ithalatının yaklaşık yüzde 10–11’ine denk gelir. Doğrudan ve dolaylı olarak 200 binden fazla kişiye yeni iş imkanı sağlanır. Yani yatırım sadece döviz kazandırmaz, istihdamı da büyütür.

2024 yılında 82 milyar dolar dış ticaret açığı verdik. Hizmetlerle arayı kapattığımızdan Türkiye’nin cari açığı yaklaşık 10 milyar dolar civarındaydı. Bu açık da 2025’te 22 milyar dolar kadar olacak.

Artışın temel nedenleri enerji fiyatları, ithalat kompozisyonu, altın talebi ve dış finansman maliyetleri etrafında şekilleniyor.

Beş yıllık bu plan uygulanırsa bu açık sadece kapanmaz, ülke cari fazla verir. Çünkü 31–38 milyar dolarlık kalıcı ithalat azalması, doğrudan dış ticaret dengesini pozitife çevirir. Bu da risk primini düşürür, faizleri aşağı çeker, dövizi istikrara kavuşturur.

Varandaş için bu daha düşük enflasyon, daha istikrarlı fiyatlar ve daha güvenli bir gelecek anlamına gelir.

İlk iki yılda hızlı uygulanacak dört yatırım paketiyle başlanabilir. Çelikte enerji verimliliği, plastikte yerli üretim hatları, otomotivde elektronik ve batarya, elektronikte test-paketleme yatırımları.

Bu dört adım bile yılda 5 milyar dolarlık ithalatı azaltır. Sonra büyük tesisler devreye girdikçe etki katlanır.

Tabii her planın riski vardır. Enerji fiyatları değişebilir, dünya talebi dalgalanabilir, çevresel izinler uzayabilir… Ama Türkiye’nin avantajı güçlü özel sektörü ve genç iş gücüdür.

Devletin vazifesi uzun vadeli düşük faizli yatırım kredileri sağlamak, sanayi bölgelerinde enerji fiyatlarını sabitlemek ve yerli üretimi kamu alımlarında tercih etmekten ibaret.

Böylesine yüksek enflasyonun ve dolayısıyla faizin olduğu bir ortamda bahsi geçen düşük faizli sübvansiyon kredileri verebilmenin tek yolu sıkı verimlilik denetiminden geçer. Yıllardır uygulanan vergi harcamaları kalemindeki yöntemler geçerli olursa ilk yıldan havlu atarız.

Kısacası çözüm basittir ama cesaret ve en başta denetim ister.

İthalatı kısmak için üretmek gerekir. Çelikte, plastikte, otomotivde ve kağıtta atılacak adımlar, beş yıl içinde Türkiye’nin cari açığını sıfırlayabilir ya da çok ciddi şekilde azaltabilir.

Bugün yapılacak akıllı yatırımlar yarının enflasyonunu, kurunu ve işsizliğini belirleyecek durumda.

Türkiye’nin elinde fırsat var.

Artık rakamları değiştirme zamanı geldi. Üretimle, emekle ve akılla artık cari açık değil, cari fazla veren bir ülke olabiliriz. Yeter ki isteyelim ve yolculuk boyu sadece ama sadece verimlilik pusulamız olsun…

{ "vars": { "account": "G-2WKLC3DMKW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }