Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı olma hayali Partiyi öyle bir hale getirdi ki; 100 yıllık CHP siyaset stratejisini Ekrem İmamoğlu’nun iki dudağından dökülen sözlerine endekslendi.
Bu durum CHP içinde ayrışmalara, hatta kırılmalara neden oldu.
İstanbul Büyükşehir soruşturmaları ile başlayan “yolsuzluk Tusinamisi” iddiaları gelinen nokta itibari ile “itiraf” ve “yolsuzluk” iddialara adeta fırtınaya dönüştü.
Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere çok sayıda soruşturma ve tutuklamaların CHP içinde evrildiği çekişme iklimi siyasal hesaplaşmaya dönüştü.
İstanbul İl kongresini iptali ve önümüzdeki günlerdeki Kurultay davası CHP içinde ciddi bir çekişme zemini oluşturdu.
Eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun CHP ye kayyım atanacağına ilişkin iddialara ilave olarak İstanbul il kongresine tedbir kararı çıkması Büyük kurultayın selametin de etkileyecek boyuta gelmiştir.
CHP içindeki Tüm tartışmalar, hesaplaşmalar bir tarafa hukuk boyutu meseleyi nereye götürecektir.
CHP halkı sokağa çağrarak neye itiraz ettiği noktada değerlendirme yaparsak;
Öncelikle; CHP İstanbul İl Kurultayına ilişkin davanın, davalı CHP Genel Merkezi’nin bulunduğu Ankara’da değil de İstanbul’da bir mahkemede görülmesi doğru mudur? Kanaatimce doğrudur…
Şöyle ki;
Siyasi Parti kongre iptal davalarını ancak siyasi parti ÜYELERİ açabilir.
Bu hak ÜYELİKTEN kaynaklı ve üyelik sıfatı nedeniyle kişiye bahşedilmiş KİŞİSEL BİR HAK’tır.
Siyasi Parti üyeliği ise “KİŞİYE SIKI SIKIYA BAĞLI HAKLAR” kategorisinde kabul edilen bir haktır.
Bunların başında kongrelerde bizzat kullanılması gereken OY HAKKI gelmektedir.
İptal davası açmak yetkisinin ön koşulu da davacının parti üyesi olarak KİŞİSEL HAK OLAN OY HAKKINA sahip olmasıdır.
“Davacı, kişilik haklarının korunması için KENDİ YERLEŞİM YERİ veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir” şeklindedir.
şikayetçi istanbul'da ikamet ettiği için İstanbul'da dava açılması hukukidir.
Kaldı ki; İstanbul 45.Asliye Hukuk Mahkemesi kararı bir nihai karar olmayıp İHTİYATİ TEDBİR kararıdır.
İstanbul 45.Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından ihtiyati tedbir yoluyla verilen yetki bazı kesimler tarafından “ÇAĞRI HEYETİ” şeklinde değerlendirilmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nun siyasi partiler hakkında da uygulanan 75’nci maddesi “ÇAĞRI HEYETİ” kurumunu düzenlemekte ve de “Yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırmazsa; üyelerden birinin başvurusu üzerine, sulh hâkimi ➖ÜÇÜYEYİ➖ genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir” hükmüne yer vermektedir.
Görüldüğü üzere Çağrı Heyeti ancak ilgili tüzel kişiliğin ÜYELERİ arasından seçilebilir.
Oysa ki, asliye hukuk mahkemesinin CHP İstanbul İl Kongresi hakkındaki kararının dayanağı Türk Medeni Kanunu’nun 75’nci maddesi değil, HMK 389 yollamasıyla Türk Medeni Kanunu’nun 427/f.4 maddesi gereğince “YÖNETİM KAYYIMLIĞI”dır.
Yönetim Kayyımı olarak atanabilmek için, yönetimine tedbiren atanmış bulunulan TÜZEL KİŞİLİĞE ÜYE OLUNMASI şartı bulunmamaktadır.
Madde metnine göre,
Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa kendisine “YÖNETİM KAYYIMI” atanır.
Mahkemenin vermiş olduğu ihtiyati tedbir kararı mahiyet itibariyle YÖNETİM KAYYIMLIĞI olup, mevcut il yönetiminin görevden alınmış olması nedeniyle oluşacak yönetim boşluğunu ikame edebilmek adına Türk Medeni Kanunu’nun 427/f.4 uygulanmıştır.
CHP’nin hukukçularının öne sürdüğü tartışmalardan biri de şu;
Yetkinin Yüksek seçim kurulunda olduğu ve Mahkemenin kararını tanımadıklarını iddia ediyorlar.
Ancak;
“Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz” ifadesi Milletvekili Seçimlerine ilişkin kısımda yer alan ve bu seçimleri düzenleyen Anayasa’nın 79’uncu maddesinin 1’nci fıkrasının son cümlesidir.
Yani bu ifade genel seçimlere ilişkin itirazları karara bağlayacak nihai organın Yüksek Seçim Kurulu olduğunu ve bu konuda verdiği kararların kesin olduğunu ifade eder.
Yani Siyasi parti kongrelerindeki seçimlerle ilgisi yoktur.
Ayrıca;
Bir siyasi partinin kongresine ilişkin ADLİ YARGIDA açılan İPTAL davaları Yüksek Seçim Kurulu kararlarının denetimini talep etmek üzere ileri sürülen bir itiraz ya da başvuru olmayıp, siyasi parti kongresine ve alınan kararlara yönelik doğrudan doğruya açılan ve kaynağını Siyasi Partiler Kanunu’ndan alan müstakil bir davadır.
Gürsel Tekin’in CHP Genel Merkezi tarafından tedbirli bir şekilde ihraca sevk edilmiş olması , mahkeme tarafından kendisine verilen yetkilerin kullanılmasına engel teşkil etmez.