Kısa bir tatil molasından sonra tekrar huzurlarınızdayım. Ben yokken bizim mahalle hayli karışmış. Bir takım kişiler MÜDÜR koltuğuna oturtulunca haddini aşmış.
Hayatımda hiç yaşamadığım, görmediğim olaylara tanık oldum. Bazı insanlar sulak yerde yetişince boyları da hemen UZUYOR. Tabi koltuk yüksek olunca boyları uzun görünüyor.
Neyse. Bugün sizlere biraz bizden yani mesleğimizden bahsedeceğim. Hani şu ‘AT İZİNİN İT İZİNE KARIŞTIĞI’ bizim mahalleden. Dışı sizi içi bizi yakan acınası durumda olan mahalleden!
Son günlerde Antalya’da yaşanan operasyonlar herkesin malumu. Çoğu zaman bırakın yazmayı elim klavyeye zorla gidiyor. Yazsan bir türlü, yazmazsan iki türlü. Yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal.
Ne bileyim etliye sütlüye karışmazsan senden kralı olmuyor bizim mahallede. Ortadan gittiğin müddetçe sıkıntı yok. Ama sorarsan, sorgularsan, eleştirirsen, “SEN NE YAPMAYA ÇALIŞIYORSUN” diyenlerin sayısı artıveriyor.
Evet, dostlar; son zamanlarda GAZETECİLİK mesleği çok ama çok zorlaştı. Ya yapacaksın ya da pılını pırtını toplayıp bırakıp gideceksin! Ortası yok anlayacağınız. O noktaya geldik artık.
Sizce gazetecilik nedir, gazeteci ne iş yapar? Bu ve buna benzer sorulara herkes kendi cephesinden, kendi görüşü doğrultusunda ve dilinin döndüğünce cevaplar verir. Hani şu halk dilinde söylenir ya, “HER YİĞİDİN BİR YOĞURT YİYİŞİ VAR” gibi bir şey.
Tabi benim de bir yoğurt yiyişim vardır elbette. Sütten dilim yandığı için yoğurdu hep üfleyerek yerim. Benim de bu konuda bir fikrim var. Defalarca, hem de hiç çekinmeden yazmış bir gazeteciyim.
Aldığım meslek terbiyesine göre; gazetecilik sokaktaki insanların gözü, kulağı ve dili olmalıdır. Toplumu ilgilendiren, siyaset, spor, sanat ve günlük olayları insanlara aktaran kurumun temsilcisidir.
Benim gazeteci tanımım ise; adını soyadını yazabilen, soru soran, merak eden, ettiği merakı gideren, vicdanlı ve adaletli olan, dolayısıyla haberi en doğru şekilde verendir.
Daha da önemlisi, kişi ve kuruluşlara bağımlı olmadan, yaptığı bu işi onuru ile yapandır GAZETECİ! Günümüzde parmakla gösterilir böyleleri. Çünkü GAZETECİ yerine KASTECİ sayısı arttı.
Şu önemli bir gerçektir ki, ülkemizin zor günlerden geçtiği gibi, gazetecilik de önemli bir imtihandan geçiyor. Doğruları yazdığın zaman bir kesim, yazmadığın zaman da diğer bir kesim tarafından HEDEF TAHTASINA koyuluyorsun! Bu inkar edilemez bir gerçek.
Bu memlekette 35 yıla yakındır GAZETECİLİK yaptığım için iyi bir çevre, dost ve arkadaş edindim. Zaman zaman ziyaretler yapar, sohbetlerden derleyip toparladıklarımı buradan aktarırım.
Benim gazetecilik anlayışımda gazetecilik; kendi cebimize veya 3-5 ensesi kalına ya da yatından katından yararlandıklarımıza değil, sokaktaki insan için yapılır. Olanları görmezden gelip ‘ÜÇ MAYMUNU’ oynayacaksak bu mahallede ne işimiz var?
Allah da biliyor, yakın çevremdeki dostlarımızda biliyor. Asla ikiyüzlü gazetecilik yapmadık. Bir hafta önce yedi sülalesine rahmet okuduğum bir insana, bir hafta sonra övgüler düzmedim!
Bizim mahallede benim gibi olanları var mı? Var elbette ama sayıları bir ikiyi geçmez! Ya diğerleri gibi? Onlardan da var. Say say bitmez. Ve maalesef onlar daha çok itibar görüyor!
Bunlara itibar gösterenler, bunların nasıl ikiyüzlü olduğunu, nasıl bir münafıklık içinde olduğunu bildikleri halde, bu tiplere prim veriyorlar! Böyle de bir realite var.
Bütün bunları niye yazdığımı soranlarınız çıkacaktır elbette. Günümüzde taraf olmadan, doğru dürüst yazan insanlar ile gerçek manada GAZETECİLİK yapanların sayısı her geçen gün azalıyor. Gazetelerin azaldığı gibi.
Çok enteresandır ki gerçek namuslu gazeteciler azalırken diğerlerine prim verenlerin sayısı ise hızla artıyor. Bizim mahallede bu yüzden kirleniyor resmen. Ne köşe yazarı adam gibi yazıyor, ne de muhabir adam gibi haber yapıyor.
Reklamcısı, tabelacısı, çaycısı, çorbacısı, tostçusu KASTECİ olmuş. Sanal medyada işin içine girince ‘NE İDÜĞÜ BELİRSİZ’ bir sürü ipe sapa gelmez istila etti bizim mahalleyi.
Lafın kısası; bizim mahallede herkes kendi hayatını yaşıyor, herkes kendisine hangi rol biçilmiş ise hangi rolü oynaması istenmiş ise onu oynuyor. Bedava değil ha!
Sen, ben, şu, bu istediğimiz kadar yırtınırsak yırtınalım, oyunu kuralına göre oynama şansımız yok. Çünkü bu karakter meselesi. Allah, sağlam karakteri herkese nasip etmiyor maalesef!
Ama her ne kadar bizim mahalle istila edilse de biz doğruları yazmaya devam edeceğiz. Diğerlerini bilemem. Bildiğim bir şey var ‘İt ürür kervan yürür’ mantığıdır.
Haftayı bu konuyla açıp yazıyı ise Hazreti Mevlana’nın; “AY IŞIĞINI SAÇAR, KÖPEK DE HAVLAR DURUR. KÖPEĞİN HUYU BUDUR, AYIN NE SUÇU VAR” sözü ile kapatalım.