Son zamanlarda GAZETECİLİK mesleği çok ama çok zorlaştı. Ya yapacaksın ya da pılını pırtını toplayıp bırakıp gideceksin! Ortası yok anlayacağınız. O noktaya geldik artık.
Susuyorum kendime, susmuyorum zülfiyare dokunuyor. Yazsam bir türlü, yazmazsam iki türlü. Birçok değerimiz yerlerde sürünüyor! Bizim meslek, yani gazetecilik ayaklar altında debelenip duruyor!
Öyle bir duruma gelmiş ki bizim meslek ne saygınlığı ne inanırlığı ne de güvenilirliği kalmış. Dinime imanıma aynen böyle. Eksiği var fazlası yok.
Kendi işini gören kalın boyunlu ‘KURTTAN’ tutunda “Nerem doğru ki” diyen DEVEYE evrilmiş durumdayız. Anlayacağınız DEVE gibiyiz. Neremizi düzelteceğimizi biz de şaşırdık.
Kendi gözündeki merteği görmeyip, başkasının gözündeki çöpü büyüten bir kamyon dolusu, arsız, nursuz; GAZETECİ KİMLİĞİ ile dolaşıyor aramızda!
“ALAYLI” desem değil, “OKULLU” desem değil. Ne idüğü belirsiz, bir tümen kimliksiz ya gazete ya internet sitesi patronu olmuş. Ya da...! Durum böyle olunca, gazeteci de gazetecilik de yerlerde sürünmeye mahkûm oluyor.
Bizim mesleğin şirazesi çıkmış! Bu tür yavşaklardan sebep, “GAZETECİYİM” demeye utanıyor insan! Ben merdivenleri tek tek çıkarak geldim bulunduğum yerlere.
Lakin, özellikle son yıllarda göğsümü gere gere “GAZETECİYİM” diyemiyorum! Niye mi?
Bu dallamalardan sebep! Anlayacağınız AT İZİ İT İZİNE KARIŞMIŞ bizim mahallede.
Bakın gazetecilik nedir, gazeteci ne iş yapar? Bu ve buna benzer sorulara herkes kendi cephesinden, kendi görüşü doğrultusunda ve dilinin döndüğünce cevaplar verir.
Hani şu halk dilinde söylenir ya, “HER YİĞİDİN BİR YOĞURT YİYİŞİ VAR” gibi bir şey. Tabi benim de bir yoğurt yiyişim vardır elbette. Sütten dilim yandığı için yoğurdu hep üfleyerek yerim.
Aldığım meslek terbiyesine göre; gazetecilik sokaktaki insanların gözü, kulağı ve dili olmalıdır. Toplumu ilgilendiren, siyaset, spor, sanat ve günlük olayları insanlara aktaran kurumun temsilcisidir.
Benim gazeteci tanımım ise; adını soyadını yazabilen, soru soran, merak eden, ettiği merakı gideren, vicdanlı ve adaletli olan, dolayısıyla haberi en doğru şekilde verendir.
Daha da önemlisi, kişi ve kuruluşlara bağımlı olmadan, yaptığı bu işi onuru ile yapandır GAZETECİ! Günümüzde parmakla gösterilir böyleleri. Çünkü GAZETECİ yerine KASTECİ sayısı arttı.
Çok enteresandır ki gerçek namuslu gazeteciler azalırken diğerlerine prim verenlerin sayısı ise hızla artıyor. Bizim mahalle de bu yüzden KİRLENİYOR resmen.
Reklamcısı, tabelacısı, çaycısı, çorbacısı, tostçusu, hatta mimar ve dekorasyoncusu bile KASTECİ olmuş. Sanal medya da işin içine girince ‘NE İDÜĞÜ BELİRSİZ’ bir sürü ipe sapa gelmez istila etti bizim mahalleyi.
Şimdi düşünün. Bir avukat çıkıp gazetecilik yapabiliyor ama bir gazetecinin avukatlık yapması mümkün değil. Veya bir cerrah gazetecilik yapabiliyor ama bir gazeteci bırakın cerrahi müdahaleyi pansuman bile yapamıyor.
Yahu, adam iç mimar. Dekorasyon firması var. Yanına bir de İNTERNET SİTESİ kurmuş. İki ajansa abone olmuş. Bütün sülalesi çalışıyor görünüyor. Yani yasal gereklilikleri yerine getirip İletişim Başkanlığına başvurup BASIN KARTI almış. Hem de 3 kişiye birden.
Ben gidip bir evin iç mimarisini nasıl yapamıyorsam bu tiplerin GAZETECİLİK (KASTECİLİK) mesleğinde ne işi var Allah aşkına! Veya bizim ne işimiz var bu alanda?
Her ne kadar bizim mahalle istila edilse de biz doğru işlere imza atmaya devam edeceğiz. Diğerlerini bilemem. Bildiğim bir şey var ‘İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR’ mantığıdır.
Bakın beyler bayanlar: İlgilisi veya yetkilisi kişiler! Artık BASIN MESLEK YASASI için vakit çoktan gelip geçmiştir. Acele edilmezse bu iş iyice şirazesinden çıkacaktır.
Arkadaş, gazeteciliği kendiniz için değil, kamunun yararı için, yani aidiyet duyduğunuz şehir için, şehrin değerleri için yapacaksınız ki, o zaman ben size “GAZETECİ” diyeceğim. Yoksa BASIN KARTINI sırf maça girmek, aracına BASIN PLAKASI takmak için kullanırsan yukarıdaki tarifler senin için de geçerli olur.
Uzatmayacağım. Gerçek gazetecilerin ve gazetelerin onurunu, itibarını kim koruyacak yahu? Meslek örgütleri mi? Sendikalar mı? Meslekten gelmeyen patronlar mı? Sahi kim koruyacak?
Ben sordum. Cevabını da bu işlerin ilgilileri versin.
-------------------
DOĞRU YOLDA
YANLIŞ DURAK
Hafta sonunda bu sezon ilk kez bir maça gittim. Antalyaspor-Göztepe maçına. 3 puan alınması gereken ancak hayallerin suya düştüğü bir maç. Boynumuz bükük ayrıldık stattan.
Maçtan sonra yaşanan olaylar tam gözümün önünde oldu. Bu nedenle moralim çok bozuldu. Antalyaspor’da önemli gördüğüm OKUL BAŞKANI PROJESİ’ni sonra yazacaktım. Lakin vakit geçmesini istedim.
Antalyaspor Başkan Rıza Perçin’in yönetimi ile güzel bir işe imza atıyordu; “Antalyaspor Okullarda Başkanını Seçiyor” projesi idi bu. Ben sandım ki Baraj Mahallesi’nde kentin arka sokaklarında uygulanacak.
Ne mümkün… Projede ilk durak Yönetim Kurulu Üyesi Ali Özenç’in okulu Özel Antalya Yükseliş Koleji olmuş. Hali vakti yerinde aileleri ile her maça gidiyorlar zaten!
Sadece bu kadar olsa neyse. Okul Başkanlığı’na Yönetici Ali Özenç’in oğlu Yaman Özenç ile eski Tribün Lideri Berk Çoraylı’nın kızı Jüpiter Çoraylı’yı seçmişler. Mazbataları da Başkan’ın eşi Gözde Perçin vermiş.
Bana göre proje güzel. Çıkılan YOL DOĞRU. Ancak DURAK YANLIŞ. Arkadaş, bu takımın tribün yani taraftar temelini atacaksanız ANTALYA’NIN HARLEM’İ olarak bilinen KEPEZ ilçesindeki gariban ailelerinin çocuklarını başkan yaparak atacaksınız.
Yoksa kolejli çocukların çoğunluğu istedikleri zaman deplasman maçına bile gidebiliyor. Mesele, kenar mahallelerdeki çocukların elinden tutmak ve AİDİYET DUYGUSUNU geliştirmekte.